25 Mayıs 2014 Pazar

"THE MISFITS", MARILYN MONROE, ARTHUR MILLER - EMRE KARA



"The Misfits" (1961) hem Clark Gable'ın hem de Marilyn Monroe'nun son filmi. Gable çekimlerin bitiminden bir gün sonra kalp krizi geçirmiş ve 10 gün sonra da ölmüş (ve film onun 60. doğum gününde çıkmış), Monroe ise bir yıl kadar sonra ölü bulundu bildiğimiz gibi. Filmdeki rol, Marilyn Monroe için sonunda stereotipik olmayan bir rol ve bana göre, gerçek Marilyn'in ruhunu da yakalayan bir rol. Bunun sebebi büyük ihtimalle, filmin senaryosunun, Marilyn'in eşi olan meşhur oyun yazarı Arthur Miller tarafından yazılmış olması. Herkesin aşık ve hayran olduğu, ışıldayan, ama kendi içinde travmalı ve içinde bulunduğu dünyaya uyum sağlayamayan, hüzünlü bir kadın. Filmdeki 3 farklı adamın Monroe'nun karakterine söyledikleri sözler de özetliyor portreyi:

Guido: "Sende bir yaşama yetisi var Roslyn. Biz geri kalanlar, sadece saklanıp hayatın geçişini izleyebileceğimiz yerler arıyoruz."
---
Gay: Neden bu kadar hüzünlüsün? Tanıdığım en hüzünlü kadınsın.
Roslyn: Bana bunu söyleyen ilk erkeksin. Genelde ne kadar da mutlu olduğumu söylerler.
Roslyn: Bunun sebebi, onlara kendilerini mutlu hissettirmen.
---
Perce: Gay'e mi aitsin?
Roslyn: Nereye ait olduğumu bilmiyorum.

MARILYN MONROE & ARTHUR MILLER
Bu ikiliye "the egghead and the hourglass" denirmiş. "Egghead" hem "aydın, entelektüel", hem de "kel" anlamına gelen bir kelime. "hourglass" ise "kum saati" demek ve anladığımız üzere Monroe'nun beden hatlarına bir gönderme içeriyor. Yani bu iki takma adın erkeği, Miller'ı entelekte; kadını, Monroe'yu bedene indirgediğini söylememize gerek yok. İkilinin yollarının kesişmesi öncesi Monroe'nun geçmişine kısaca bakalım.



Sağda, küçük bir kız olan Marilyn'i görüyoruz.

Norma Jeane (Marilyn'in orijinal adı) doğmadan babası evi terk etti. Annesinin çeşitli ilişkileri oldu, psikolojik sorunları vardı ve fakirdi. Bu sebeplerden ötürü Marilyn çocukluğunu koruyucu ailelerle ve yetimhanelerde geçirdi. Çocukluğunda tecavüz ve ölüm tehlikelerini atlattı. İlk evliliğini 16 yaşındayken, 21 yaşındaki James Dougherty ile yaptı.



Marilyn Monroe 17 yaşındayken, yani 1 yıllık evliyken.

Monroe, bu ilk evliliğini 4 yıl sürdürdükten sonra 1946'da boşandı. Bir sonraki yıl ise filmlerde oynamaya başladı. 1950'de Joseph L. Mankewicz'in "All About Eve" filmindeki rolü ile üne kavuştu. 1954'te beyzbolcu Joe DiMaggio ile evlenip 1955'te boşandı.



Marilyn Monroe & Joe DiMaggio

1955'ten sonra kendisine biçilmiş cinsellik sembolü hafif sarışın rolünden sıyrılıp daha ciddi roller almayı amaçladı. Actors Studio'ya katıldı, metod oyunculuğu çalıştı, kendisine psikanaliz yaptırdı. 1956 yapımı "Bus Stop" onun bu değişimini bir dereceye kadar belli ediyordu. İşte bu yıl Arthur Miller ile evlendi. Monroe'nun üçüncü evliliğiydi bu, Miller'ınsa ikinci. Kendisi, Monroe ile evlenmek için karısını terk etti aslında. Düğünleri için, bej rengi gelinliğine uyacak renkte duvak olmadığı için beyaz bir duvağı kahveyle boyamış, Miller ise sahip olduğu iki takım elbiseden birini giymiş. :) Düğünden kareler:





Arthur Miller, evli oldukları zaman için Monroe hakkında şöyle demiş: "O zamanlar benim için, parıldayan bir yıldızdı o, baştan aşağı paradoks ve davetkar bir gizem. Bir an taş gibi sertti, bir başka an ise yalnızca ergenlikte görülebilecek lirik ve şiirsel bir duyarlılığa sahipti."
1950'lerin meşhur Hollywood "cadı avı"nı belki bilirsiniz, birçok ünlü isim "komünist aktivitelerde bulunmak" "suç"undan mimlenmişti ve kariyerleri neredeyse sona erdirilmişti. Miller da mimlenen isimlerden biriydi, hatta kendisinin 1953'te yazdığı "The Crucible" adlı 17. yüzyıl cadı avlarını ve mimlemelerini anlatan oyunu, aslında bu "modern cadı avı"na yönelik bir alegori idi. Mimlenen Miller, Monroe'nun ifadeleri ve çabaları sonucu kurtuldu. Ancak evlilikleri biraz fırtınalı oldu, Monroe'nun fiziksel ve psikolojik sağlığı yavaş yavaş kötüleşmekteydi.
İkilinin daha sonraya ait bazı güzel fotoğraflarını da bu vesileyle paylaşalım, fotoğrafların üstüne basarak büyütebilirsiniz:









Evlendikleri sene ikili İngiltere'ye gittiler ve orada Monroe, Laurence Olivier'ın yönettiği ve oynadığı "The Prince and the Showgirl" (1957) filminde onunla rol aldı. Monroe ve Olivier anlaşamadılar, çekim boyunca kavga ettiler. Bu süreç 2011 yapımı "My Week with Marilyn" filmine konu oldu, Monroe'yu Michelle Williams canlandırdı. Monroe alkol ve ilaçlara bağımlı oldu, iki düşük yaptı, bir ameliyat geçirdi. Aynı zamanda, 1960'ta "Let's Make Love" filminde birlikte rol aldığı Yves Montand ile bir yasak ilişkisi de oldu.



Yves Montand, Marilyn Monroe, Arthur Miller

Miller, "The Misfits" (1961) filminin senaryosunu Monroe için yazdı ve ona sevgililer günü hediyesi olarak verdi. Bu film, hem evliliklerini tamir etmek için, hem Monroe'ya düşen bebeklerinin trajedisini unutturmak için, hem de kariyerine önemli bir parça eklemek için bir umuttu. Film gişede pek iyi iş yapmasa da Monroe da dahil tüm oyuncular, performansları için övgüler aldılar. Ancak film çekilirken Miller Monroe'yu terk edecekti. Nitekim aynı yıl içinde ikili boşandılar.



"The Misfits" filmine ait bir kamera arkası fotoğrafı. Marilyn'in, Arthur Miller'a ait sandalyede oturduğunu görüyoruz ama ikili birbirlerine bakmıyorlar. Marilyn düşünceli bir biçimde yere bakarken Miller de yanındaki adama bakıyor. Trajik bir fotoğraf bence. Bir bitişin özeti...

Marilyn 1962'de çekimleri başlayan "Something's Got to Give" fiminin çekimlerini tamamlayamadı, alkol problemi ve sete sürekli geç gelişi yüzünden kovuldu. Böylece "The Misfits" kendisinin tamamlanmış son filmi oldu. Ağustos 1962'de aşırı dozdan öldü. Ölümünün intihar ya da cinayet olabileceğine dair iddialar var hiçbir şey kesin değil. Ölümünden sonra filmleriyle, buğulu sesiyle, sarı saçlarıyla, kadınsı hatlarıyla asla unutulmayacak bir sinema ve popüler kültür efsanesine dönüştü.



Marilyn Monroe'nun ölüm haberi




Marilyn Monroe'nun mezarı

EMRE KARA
Tüm yazılarımın tüm hakları saklıdır. Kalbimde ve zihnimde. :)

24 Mayıs 2014 Cumartesi

ATLAR ÜZERİNE FİLMLER - EMRE KARA


War Horse (2011)

Atlar en güzel, en asil bulduğumuz hayvanlardandır, özellikle bağyanlar çok severler, bilinçaltına kazınmış bir "beyaz atlı prens" imgesinden mi kaynaklıdır yoksa estetiği ve gücü temsil ettikleri için midir bilinmez. :) Sinemada da çeşitli filmlere konu olmuştur bu güzel canlılar. İşte sizler için işi gücü bıraktık bu filmleri bir araya getirdik. Filmler alfabetik olarak sıralı.

A TIME FOR DRUNKEN HORSES (2000) BAHMAN GHOBADI
Atlar donarak ölmesinler diye içki içirilip sarhoş edilirler, çocuklar ölmesin diye neler yapılır?

BLACK BEAUTY (1994) CAROLINE THOMPSON
Anna Sewell'in romanından uyarlanan film, 1870'ler İngiltere'sindeki siyah bir erkek atın yaşam öyküsünü, acı tatlı hatıralarını ele alıyor.

BUCK (2011) CINDY MEEHL
Bu belgesel film, at terbiyecisi Buck Brannaman'ın travmatik çocukluğundan alanında usta bir adama dönüşmesine uzanan hayat öyküsünü sunuyor.

DREAMER (2005) JOHN GATINS
Gerçek bir öyküden uyarlanan film, küçük bir kızın, bacağı kırık bir yarış atını iyileştirme sürecini anlatıyor.

FLICKA (2006) MICHAEL MAYER
Babasına bir "çiftlik kızı" olabileceğini kanıtlamak için vahşi bir at edinen bir genç kızın öyküsü.

HIDALGO (2004) JOE JOHNSTON
Film, 1890'da atıyla Arabistan'a giden ve çöl geçme yarışlarına katılmaya karar veren bir kovboyun öyküsü.

INTO THE WEST (1992) MIKE NEWELL
Büyükbabaları tarafından bulunup kendilerine hediye edilen, sonra da çalınan atlarını geri bulmaya kararlı çocukların öyküsü.

NATIONAL VELVET (1944) CLARENCE BROWN
Film, eski bir jokey ile küçük bir kızın, vahşi ama yetenekli bir atı yarışa hazırlama süreçlerini anlatıyor. Küçük kız rolünde, 12 yaşında bir Elizabeth Taylor var, kendisini ünlü eden filmlerden biri.

PHAR LAP (1983) SIMON WINCER
Bir genç adamın, bir yarış atını şampiyonluğa götürüş öyküsü, gerçek bir öyküden uyarlama.

SEABISCUIT (2003) GARY ROSS
Gerçek bir öyküden uyarlanan film, Büyük Bunalım döneminde bir "umut"u, bir "teselli"yi temsil eden bir yarı atının öyküsü.

SECRETARIAT (2010) RANDALL WALLACE
Yine gerçek bir öykü olan ve konu hakkında yazılmış bir kitaptan uyarlanan film, 1973 yılında bir ev kadınının, kendi atını yarışlara hazırlayışını anlatıyor.

SPIRIT: STALLION OF THE CIMARRON (2002) KELLY ASBURY & LORNA COOK
Bu animasyon film, vahşi bir atın gezilerini, bir insanlar arkadaşlığını ve bir kısrakla aşkını anlatıyor.

THE BLACK STALLION (1979) CARROLL BALLARD
Walter Farley'nin romanından uyarlanan film, küçük bir erkek çocuğu ile siyah bir Arap atının, birlikte yolculuk ettikleri geminin batması ve ikisinin bir adaya çıkmaları ile başlayan dostluklarını anlatıyor.

THE ELECTRIC HORSEMAN (1979) SYDNEY POLLACK
Eski bir rodeo yıldızı, bir reklamda birlikte rol alacağı atı alıp kaçar uzaklara.

THE HORSE WHISPERER (1998) ROBERT REDFORD
Sorunlu bir küçük kız, onun atı, ve at sayesinde küçük kızla dost olan bir at eğiticisi. Bu ikiliyi Robert Redford & Scarlett Johansson canlandırıyor.

THE MAN FROM SNOWY RIVER (1982) GEORGE MILLER
Kirk Douglas'ın ikiz erkek kardeşleri canlandırdığı filmde, Jim adlı bir çiftçinin öyküsü.

THE TURIN HORSE (2011) BELA TARR
Bir çiftçinin, atının ölümlülüğüyle ve bu gerçeğin getirdiği trajediyle yüzleşmesinin filmi.

WAR HORSE (2011) STEVEN SPIELBERG
Başarılı çocuk romanları yazarı Michael Morpurgo'nun romanından uyarlanan film, çiftlikte anne-babasıyla yaşayan bir genç ile onun muhteşem atının, Birinci Dünya Savaşı'nı da içine alan dostluk öyküsü.

ZOO (2007) ROBINSON DEVOR
Bu belgesel film, atla cinsel ilişkiye gireyim derken ölen bir Amerikalı adamın gerçek öyküsü!

EMRE KARA
Tüm yazılarımın tüm hakları saklıdır. Kalbimde ve zihnimde. :)