8 Temmuz 2014 Salı

GEORGE A. ROMERO'NUN "ÖLÜLER ÜÇLEMESİ" - EMRE KARA

George A. Romero’nun yazıp yönettiği bu üçlemenin filmleri (Night of the Living Dead, Dawn of the Dead, Day of the Dead) korku sinemasının en önemli örnekleri arasında yer almaktadır ve bir sub-janr olan zombi filmlerinin de en iyi örneklerini oluşturmaktadır. Sonraki her zombi filmi mutlaka Romero’dan etkilenir, ona referansta bulunur. Romero'nun bu filmleri aynı zamanda sosyal ve politik altmetinler açısından da zenginliğe sahiptir, kalıcılıklarını ve farklılıklarını garantileyen bir faktör de budur. Şimdi bu üç filme daha yakından bakalım.



“Night of the Living Dead” (1968) düşük bütçeyle ve tanınmayan oyuncularla çekilen, tek mekanda (bir çiftlik evi ve çevresi) geçen bağımsız bir film olarak, aldığı bazı eleştirilere de rağmen son derece başarılı oldu ve sonrasında kült statüsüne ulaştı. Filmin başrolüne siyahi bir adamın sahip olması cesurca bir hamleydi. Bu karakter güçlü ve mantıklı bir birey olarak karşımıza çıksa da beyaz bir karakterden ırkçı ve aşağılayıcı söylemler görüyordu. Bu siyahi karakter kimilerince Martin Luther King Jr. Ve Malcolm X’e benzetildi. (Romero, sonraki iki filmde de ana karakterlerden birini mutlaka siyahi yapmayı ihmal etmedi.) Filmi aynı zamanda Vietnam savaşının grotesk bir alegorisi olarak yorumlayanlar da oldu. Romero bu ilk filmle, mütevazı ve amatör ruha sahip bir eserin ne kadar etkili, başarılı ve unutulmaz olabileceğini göstermiş oldu.

10 yıl sonra gelen ikinci film “Dawn of the Dead” (1978) nispeten daha büyük bir bütçe ve kadro ile, felaketin etkilerini daha geniş çapta gösterirken, aynı zamanda dönemin tüketim kültürüne de sert bir eleştiriydi, zombilerden kaçtıktan sonra sığınma yeri olarak bir alışveriş merkezini seçen karakterlerle, tüketimin her zaman mutluluk getiremediğini ve insanı olası bir felaketten koruyamayacağını gösteriyordu. Romero o dönem Amerika’nın “beyinsiz tüketiciler ülkesi”ne dönüştüğünü düşünmekteydi. Bu film serinin en çok gelir getiren filmi oldu.

7 yıl sonra üçlemenin son filmi olan “Day of the Dead” (1985) en büyük bütçeyle çekildi ve karakterler bu kez bir yer altı sığınağında karşımıza çıktı. Romero bu filmi “en küçük topluluk parçasında bile insani iletişimin eksikliğinin nasıl kaos ve çöküşe yol açtığını anlatan bir trajedi” olarak tanımlıyor ki çok doğru. Filmde askeri grup ile sivil grup arasındaki çekişmeleri izliyoruz. Sivil grup içerisinde bilim adamlarının, bir siyahi adamın ve bir kadının bulunduğunu ve bunların sembolik olduğunu da belirtelim. Özellikle kadın karakter bu filmde merkezde ve kendisi askeri grubun baskılarına, alaylarına, aşağılamalarına karşı mücadele eden bir figür olarak tam bir feminist ikonu olarak karşımıza çıkıyor. Birçoklarına göre bu üçlemenin en zayıf halkası olsa da Romero’nun favorisi bu imiş üç film arasında.

Her üç filmin de olası bir küresel felaket karşısında insanlığın kurduğu “medeniyet”in; siyaset, askeriye, bilim gibi kurumların nasıl yerle bir olduğu ve çözümsüz kaldığını dramatik bir biçimde gösterdiğini de not düşelim. Ölülerin neden canlandığının cevabı hiçbir filmde yok ve Romero kendisinin bile bunu bilmediğini belirtmiş. Yaygın teoriler arasında radyasyon etkisi, Tanrı’nın insanlığı cezalandırma isteği, bir virüsün etkisi gibi teoriler yer almakta. Görüldüğü gibi bu potansiyel açıklamalarda bile bilimsel, teolojik, distopik bakış açılarıyla karşılaşıyoruz ve gizem, bir fikir zenginliğini doğuruyor.

EMRE KARA
Tüm yazılarımın tüm hakları saklıdır. Kalbimde ve zihnimde. :)

2 Temmuz 2014 Çarşamba

HOLLYWOOD'UN "ÇALINTI" FİLMLERİ - EMRE KARA

Efendim Hollywood sineması senaryo kıtlığına düştüğü zamanlarda kolay bir çözüm yöntemi olarak Hollywoodaşırı mecralarda yapılmış filmleri alır ve onları Hollywoodize ederek yeniden çeker. Bir nevi kan naklidir yani bu. Bu kan nakline "mazeret" olarak bazen orijinal filmlerin yeterince bilinmediği ve onları daha geniş kitlelere ulaştırabilme amacı, bazen de orijinal filmleri daha geniş bütçelerle ya da daha profesyonel oyuncularla daha "görkemli" bir biçimde çekme amacı gösterilir. Bu mazeretler bazen haklılık payı bulabilirler, ortaya çıkan yeni ürün güzel olduğu zamanlarda. Evet, hakkını yemeyelim, Hollywood bazen yeniden çektiği filmleri orijinalleri kadar iyi, hatta bazen onlardan daha iyi yapmayı başarır. Ama çoğu zaman da yeni ürünlerin hayal kırıklığına uğratıcı, fazla Amerikanize, fazla klişe, en önemlisi de "gereksiz" olduğunu belirtmekte fayda var. Mesela hali hazırda çok iyi yapılmış ve çok da geniş kitlelere ulaşabilmiş, tanınmış bir filmi yeniden çekmek Hollywood'un "Biz her şeyin en iyisini biliriz." kibrinden başka bir şey değildir.

Neyse, bu sözünü ettiğimiz "çalıntı" filmlere göz attığımızda Hollywood'un sınırlarını oldukça geniş tuttuğunu, kimi zaman Avrupa ülkelerinden, kimi zaman uzakdoğudan alıntılar yaptığını görüyoruz. Özellikle Japon korku filmlerinin yeniden çevrim sayısı dikkate şayan. Korku sinemasında orijinalliği yitirmiş Hollywood sineması için bu filmler taze kan.

Ayrıca görmekteyiz ki zaman zaman aynı yönetmen, kendi ülkesinde çektiği filmini gidip kendi elleriyle Hollywood'da yeniden çekiyor, bunlar arasında George Sluizer, Michael Haneke, Ole Bornedal, Takashi Shimizu gibi yönetmenleri sayabiliriz. Bunun sebebi de bu yönetmenlerin, başarılı filmlerini bir de Hollywood'da çekerek daha çok tanınma ve daha "enternasyonel" bir imaja kavuşma kaygıları olabilir. :)

Şimdi bu filmlerden derlemiş olduğum şu listeye bir göz atalım. Önce orijinal filmin adını ve hangi ülke yapımı olduğunu, sonra da yeniden çevrim (remake) filmin adını yazıyorum. Gerek gördüğüm yerlerde ufak yorumlar yapıyorum. Keyifli göz atmalar. :)

A Tale of Two Sisters (2003) Jee-woon Kim (Güney Kore) – The Uninvited (2009) Charles & Thomas Guard
Jee-woon Kim'in filmi oldukça orijinal ve karmaşık bir öyküye sahip, dikkat çekmesi hiç de şaşırtıcı değil!

Anthony Zimmer (2005) Jerome Salle (Fransa) – The Tourist (2010) Florian Henckel von Donnersmarck

Bangkok Dangerous (2000) Danny & Oxide Pang (Hong Kong) – Bangkok Dangerous (2008) Danny & Oxide Pang
İkiz Pang kardeşler, ilk filmlerini 8 yıl sonra Hollywood'da Nicolas Cage'le yeniden çektiler.

Breathless (1960) Jean-Luc Godard (Fransa) – Breathless (1983) Jim McBride

Brothers (2004) Susanne Bier (Danimarka)  Brothers (2009) Jim Sheridan
Belki de tüm zamanların en iyi kadın yönetmeni olarak tanımlayabileceğimiz Danimarkalı Susanne Bier'in filmi, içlerinden biri Afganistan'a savaşa giden iki erkek kardeşin öyküsünü konu alıyordu. İki erkek kardeşe, sonradan Hollywood'a transfer olmuş ve "The Devil's Advocate" ve "Gladiator" gibi filmlerde rol almış Danimarkalı güzel Connie Nielsen eşlik ediyordu. Film, İrlandalı yönetmen Jim Sheridan tarafından, kardeş rollerinde Jack Gyllenhaal & Tobey Maguire ve esas kadın rolünde de Natalie Portman ile yeniden çekildi. 

Dark Water (2002) Hideo Nakata (Japonya) – Dark Water (2005) Walter Salles

Das Experiment (2001) Oliver Hirschbiegel (Almanya) – The Experiment (2010) Paul Scheuring
Alman versiyonu gerçek bir başyapıt!

Funny Games (1997) Michael Haneke (Avusturya) – Funny Games (2007) Michael Haneke
Haneke ustanın bu çarpıcı filmini aynı senaryo ile ve yine yönetmen koltuğunda kendisi oturarak, Naomi Watts ve Tim Roth gibi başarılı oyuncularla da olsa, neden karesi karesine aynı olacak şekilde yeniden çekme isteği duyduğu bir merak konusu.



Gojira (1954) Ishiro Honda (Japonya) – Godzilla (1998) Roland Emmerich, Godzilla (2014) Gareth Edwards

Hachiko Monogatari (1987) Seijiro Koyama (Japonya) – Hachi: A Dog’s Tale (2009) Lasse Hallström
Orijinalini ben de izlemedim ama çok ünlü olup çok sevilen Hollywood versiyonunu ben de sevdim.

Il Mare (2000) Hyun-seung Lee (Güney Kore) - The Lake House (2006) Alejandro Agresti
Bu fantastik aşk filminin yeniden çevriminde Keanu Reeves & Sandra Bullock ikilisi rol aldı.

Infernal Affairs Üçlemesi (2002, 2003, 2003) Alan Mak & Wai-keung Lau (Hong Kong) – The Departed (2006) Martin Scorsese
Scorsese'nin filmi, orijinal üçlemenin tüm filmlerinden parçalar barındırıyor ve bence kesinlikle muhteşem bir film. Orijinaller de öyle.



Insomnia (1997) Erik Skjoldbjaerg (Norveç) – Insomnia (2002) Christopher Nolan

Interview (2003) Theo van Gogh (Hollanda) – Interview (2007) Steve Buscemi

Ju-On (2002) Takashi Shimizu (Japonya) – The Grudge (2004) Takashi Shimizu

La Cage aux Folles (1978) Edouard Molinaro (Fransa) – The Birdcage (1996) Mike Nichols

La Jetee (1962) Chris Marker (Fransa) – Twelve Monkeys (1995) Terry Gilliam
Twelve Monkeys uzun metraj bir film olduğundan, yarım saatlik La Jetee'den elbette daha kompleks bir senaryoya ve karakterlere sahip. Her iki film de oldukça iyi.

La Totale! (1991) Claude Zidi (Fransa)  True Lies (1994) James Cameron
Orijinalinin adını sanını kimsenin duymamış olmasına karşın yeniden çevriminin çok ünlü bir film olduğunu söylememize gerek yok, James Cameron-Arnold Schwarzenegger birlikteliğinden başka ne beklenebilirdi ki. :)

Let the Right One In (2008) Tomas Alfredson (İsveç) – Let Me In (2010) Matt Reeves
Son derece ünlü olmuş ve çok izlenmiş bu orijinal filmi, yalnızca 2 sene sonra yeniden çekmenin ne kadar gerekli olduğu tartışmaya açık olsa da Let Me In'i orijinali kadar iyi bulduğumu belirtmeliyim.



My Sassy Girl (2001) Jae-young Kwak (Güney Kore) – My Sassy Girl (2008) Yann Samuell
Orijinali oldukça orijinal bir film, remake'i tipik Hollywood romantik komedisi.

Nathalie… (2003) Anne Fontaine (Fransa) – Chloe (2009) Atom Egoyan
Orijinalini izlemedim ama Chloe iyi bir film bence.

Nightwatch (1994) Ole Bornedal (Danimarka) – Nightwatch (1997) Ole Bornedal

Oldboy (2003) Park Chan-wook (Güney Kore) – Oldboy (2013) Spike Lee
Orijinalini de hayli "overrated" bulduğum, pek sevmediğim için remake'ini izlemeye tenezzül bile etmedim. :)

One Missed Call (2003) Takashi Miike (Japonya) – One Missed Call (2008) Eric Valette

Open Your Eyes (1997) Alejandro Amenabar (İspanya) – Vanilla Sky (2001) Cameron Crowe
Vanilla Sky'a kötü bir film diyemesem de orijinal Open Your Eyes gerçek bir şaheser. Sinemada gördüğüm en iyi, en zekice senaryolardan birine sahip. Amenabar gerçek bir dahi! İki filmde senaryo ortaklığı dışında bir de oyuncu ortaklığı var: Penelope Cruz, hem de aynı rolde!

[Rec] (2007) Jaume Balaguero & Paco Plaza (İspanya) – Quarentine (2008) John Erick Dowdle
Orijinal film hayli ürkütücü, son yılların en iyi korku filmlerinden!



Ringu (1998) Hideo Nakata (Japonya) – The Ring (2002) Gore Verbinski
Her iki filmi de beğensem de Hollywood yapımını daha çok sevdiğimi itiraf etmeliyim, daha gerilimli ve sürükleyici. Naomi Watts gerçek bir korku/gerilim kraliçesi!



Scent of a Woman (1974) Dino Risi (İtalya) – Scent of a Woman (1992) Martin Brest
Orijinalini izlemedim ama remake'i bilfiğimiz üzere son derece ünlü ve bence güzel de bir film. Al Pacino'ya sonunda Oscar'ı getirten!

Seven Samurai (1954) Akira Kurosawa (Japonya) – The Magnificent Seven (1960) John Sturges
Bir Japon samuray öyküsünü al ve onu bir Western öyküsüne dönüştür, hem de hepsi yıldız olan bir kadroyla. Bence her iki film de güzel, tabi Seven Samurai çok özel.

Shall We Dansu? (1996) Masayuki Suo (Japonya) – Shall We Dance? (2004) Peter Chelsom

Shutter (2004) Banjong Pisanthanakun & Parkpoom Wongpoom (Tayland) – Shutter (2008) Masayuki Ochiai

Solaris (1972) Andrei Tarkovsky (Rusya) – Solaris (2002) Steven Soderbergh
Tarkovsky'nin yaptığı herhangi bir şeyi yeniden çekme gafletine kimse düşmemeli!



The Eye (2002) Danny & Oxide Pang (Hong Kong) – The Eye (2008) David Moreau & Xavier Palud

The Ladykillers (1955) Alexander Mackendrick (İngiltere) – The Ladykillers (2004) Joel & Ethan Coen
Yeniden çevrim, birçok Coen biraderler hayranına göre ikilinin en zayıf filmlerinden biri.

The Unfaithful Wife (1969) Claude Chabrol (Fransa) – Unfaithful (2002) Adrian Lyne 
Filmin Hollywood yeniden çevriminde Fransız yakışıklı Olivier Martinez'i görüyoruz, Richard Gere & Diane Lane ikilisine eşlik eden.

The Vanishing (1988) George Sluizer (Hollanda) – The Vanishing (1993) George Sluizer

The Wicker Man (1973) Robin Hardy (İngiltere) – The Wicker Man (2006) Neil LaBute
Yeniden çevrim müthiş bir kötü şöhrete kavuştu, yapılmış en kötü filmlerden biri olarak addedildi. Orijinal ise bence bir şaheser.

Village of the Damned (1960) Wolf Rilla (İngiltere) – Village of the Damned (1995) John Carpenter

Wings of Desire (1987) Wim Wenders (Almanya) – City of Angels (1998) Brad Silberling
Wim Wenders'ın son derece şiirsel, düşsel filmi maalesef pek sevemediğim Meg Ryan'lı klişe bir Hollywood romansına dönüştürülüyor, çok acı!

EMRE KARA
Tüm yazılarımın tüm hakları saklıdır. Kalbimde ve zihnimde. :)