31 Temmuz 2016 Pazar

GOTİK SİNEMA - EMRE KARA

1. GOTİK EDEBİYATTAN SİNEMA PERDESİNE

Gotik eserler korku unsurları, ölüm temasına vurgu ve romantik elementler içerirler. Gotik edebiyat farklı ülkelerde çeşitli yazarları kapsar. Ülke ülke yazarları ve önemli eserlerini inceleyip, bu eserlerin sinemadaki adaptasyonlarına bakmak faydalı olacaktır.

a) İngiltere, İrlanda, İskoçya



Mary Shelley’nin (1797-1851) Frankenstein (1818) romanı, İngiliz gotiğinin ilk akla gelen örneği olabilir. Bu romanın sinemadaki en önemli adaptasyonu, Boris Karloff’lu klasikleşmiş “Frankenstein” (1931) filmidir. Filmin başarısı üzerine James Whale “Bride of Frankenstein” (1935) adlı bir devam filmi de çekmiştir. 50’lerde İngiltere’de Hammer Films şirketi korku filmleri üretmektedir ve bu şirket sayesinde Frankenstein da anavatanında yeniden filme çekilir: “The Curse of Frankenstein” (1957). Daha sonra “Young Frankenstein” (1974) filmi ile eser, bir komedi filmi olarak yeniden yorumlanır ama gotik dokunuşlar yine de yer bulur.

Charles Dickens’ın (1812-1870) Great Expectations (1861) adlı romanı da gotik elementler taşımaktadır. Romanın en önemli film uyarlaması, 1946 yılında David Lean tarafından yapılmıştır.

Sheridan Le Fanu’nun (1814-1873) In a Glass Darkly (1872) adlı kısa öykü koleksiyonu, Danimarkalı yönetmen Carl Theodor Dreyer’in “Vampyr” (1932) adlı filmine esin kaynağı olmuştur. Bu arada Le Fanu’nun, kendisi gibi İrlandalı olan Bram Stoker’a Dracula konusunda ilham olduğunu da belirtelim.

Charlotte Bronte (1816-1855) ve Emily Bronte’nin (1818-1848) romanları Jane Eyre (1847) ve Wuthering Heights (1847) da gotik elementler içerirler. Her ikisine de gizem ve tekinsizlik hâkimdir. Bazı eleştirmenlere göre bu kitaplar “kadın gotiği”nin örnekleridir: Sınırlanmış, kapana kısılmış kadın karakterler ve onların bu sınırlamalarla mücadeleleri… Bu romanların en ünlü uyarlamaları olarak “Wuthering Heights” (1939), “Jane Eyre” (1943), “Jane Eyre” (2011) sayılabilir.


Bram Stoker’ın (1847-1912) Dracula (1897) romanı da, Frankenstein’ın yanında büyük bir karakter kazandırır gotik geleneğe, aynı zamanda vampir prototipini de sunar. Stoker’ın romanının sinemadaki ilk önemli örneği Alman yönetmen Murnau tarafından “Nosferatu” (1922) adıyla çekilir. Murnau, Stoker’ın ölümünden sonra kitabın film haklarını elde edemediği için basit bir biçimde karakterlerin adlarını değiştirir ama olay örgüsü aşağı yukarı aynı kalır. Film hem Alman dışavurumculuğunun hem de korku sinemasının başyapıtlarından biri olurken, sinemaya da ilk önemli vampir filmini kazandırmış olur. Film daha sonra bir başka büyük Alman yönetmen Werner Herzog tarafından “Nosferatu the Vampyre” (1979) adıyla yeniden çekilir. Bu ikinci filmin, direk bir Stoker adaptasyonu olmaktansa ilk “Nosferatu” filminin bir yeniden çevrimi olduğunu da belirtelim. 1931 yılında Bela Lugosi’nin oynadığı “Dracula” filmi ile karakter Amerikan sinemasına taşınmış olur, yine aynı yıl bir de İspanyolca “Dracula” filmi çekilir. 1958 yılında İngiltere’de Hammer Films Dracula’ya el atar ve Christopher Lee’nin oynadığı “Horror of Dracula” filmi yapılır. 1992’de Francis Ford Coppola bol yıldızlı “Bram Stoker’s Dracula” filmini çeker ve muhtemelen romana en sadık olan adaptasyon budur, Dracula rolünde Gary Oldman ile. 2002 yılında Kanadalı yönetmen Guy Maddin “Dracula: Pages from a Virgin’s Diary” adlı müzikali çeker.

Robert Louis Stevenson’ın (1850-1894) Strange Case of Dr. Jekyll and Mr. Hyde (1886) adlı kısa romanı birçok kez sinemaya uyarlanmıştır. En önemli uyarlamalar olarak 1920 yapımı John Barrymore’lu filmi ve 1931 yapımı Fredric March’lı filmi söyleyebiliriz.

Oscar Wilde’ın (1854-1900) sansasyonel romanı The Picture of Dorian Gray’in (1890) sinemadaki en önemli uyarlaması, 1945 yapımı Albert Lewin filmidir.

Arthur Conan Doyle (1859-1930) hem edebiyata, hem de sinemaya çok ünlü bir karakter olan Sherlock Holmes’u kazandırmıştır. Doyle, Sherlock Holmes karakterinin yer aldığı tam 56 öykü ve 4 roman yazmıştır. Bütün bunlar arasında en ünlü olanı muhtemelen The Hound of the Baskervilles (1902) adlı romandır. Gizemli ve gerilimli havasıyla bu eser, gotik kategorisine dâhil edilebilir. Eserin ilk önemli adaptasyonu 1939 yapımı filmdir, bu filmde Basil Rathbone ve Nigel Bruce, Sherlock Holmes ve Dr. Watson rollerinde yer alırlar. (Bu arada bu filmin, aynı ikilinin yer aldığı 13 devam filminin olduğunu da belirtelim!) The Hound of the Baskervilles’in ikinci önemli adaptasyonu olarak da 1959 yapımı Hammer filmini söyleyebiliriz. Bu filmde de Holmes & Watson ikilisini Peter Cushing ile Andre Morell canlandırır.



Hugh Wheeler’ın (1912-1987) kitabı Sweeney Todd’ın (1979) müzikalinden uyarlanan Tim Burton filmi “Sweeney Todd: The Demon Barber of Fleet Street” (2007), Johnny Depp ve Helena Bonham Carter’ın muhteşem oyunculuklarıyla, vahşice kanlı sahneleriyle, dram-korku-müzikal türlerini dengeli harmanlayışıyla efsane bir gotik örneğidir.

Neil Gaiman’ın (1960-) 2002 yılında çıkan aynı adlı kitabından uyarlanan animasyon film “Coraline” (2009), “The Nightmare Before Christmas” (1993) filminden tanıdığımız ve onda da gotik bir tarz sunan yönetmen Henry Selick tarafından perdeye taşınmıştır.

Tabi son olarak, İngiltere gotiğinden söz etmişken bu alana çok malzeme sunmuş Karındeşen Jack’ten de söz etmesek olmaz. Marie Belloc Lowndes’in (1868-1947) The Lodger (1913) adlı romanı, meşhur katili ele almaktadır. Bu romanın en önemli sinema adaptasyonları olarak Alfred Hitchcock filmi “The Lodger: A Story of the London Fog” (1927) ve “The Lodger” (1944) filmlerini söyleyebiliriz.

b) Amerika

Washington Irving’in (1783-1859) The Legend of Sleepy Hollow (1820) adlı öyküsü, erken dönem Amerikan gotiğinin en önemli ürünü olabilir. Bu öykü Tim Burton tarafından başrolde Johnny Depp ile “Sleepy Hollow” (1999) adıyla sinemaya uyarlanmıştır.

Edgar Allan Poe (1809-1849), Amerikan Romantizminin en önemli figürlerinden biridir. Aynı zamanda gotik edebiyatın ve kısa öykü türünün de en ünlü isimlerindendir. Poe’nun birçok öyküsü sinemaya uyarlanmıştır. The Fall of the House of Usher (1839) öyküsünün iki önemli adaptasyonu olarak Fransız filmi “The Fall of the House of Usher” (1928) ve Roger Corman filmi, Vincent Price’lı “House of Usher” (1960) sayılabilir. Corman & Price ikilisini, iki başka önemli adaptasyonda da görmekteyiz: The Pit and the Pendulum (1842) öyküsü 1961 yılında, The Masque of the Red Death (1842) öyküsü de 1964 yılında olmak üzere. Çek filmi “Lunacy” (2005), Poe’nun iki öyküsünden esinlenmektedir: The Premature Burial (1844) ve The System of Doctor Tarr and Professor Fether (1845). Film aynı zamanda Marquis de Sade’ın eserlerinden de ilham alır.



Henry James’in (1843-1916) The Turn of the Screw (1898) adlı romanı, “The Innocents” (1961) adıyla filme çekilmiştir. Amerika-İngiltere ortak yapımı filmin senaryosunu Truman Capote yazarken yönetmenliğini İngiliz yönetmen Jack Clayton yapıyor ve başrolünde de İngiltere’nin en önemli oyuncularından Deborah Kerr var.

H.P. Lovecraft’ın (1890-1937) The Call of Cthulhu (1928) adlı öyküsü 2005 yılında aynı adlı bir filme uyarlanmıştır.



Shirley Jackson’ın (1916-1965) The Haunting of Hill House (1959) adlı romanından uyarlanan “The Haunting” (1963), muhtemelen en iyi “perili ev” filmidir.



Anne Rice’ın (1941-) meşhur romanından uyarlanan “Interview with the Vampire” (1994), Brad Pitt, Tom Cruise, Antonio Banderas, Kirsten Dunst gibi harika isimleri bir araya getirir ve tüm zamanların en iyi vampir filmlerinden biri olur.

Stephen King’in (1947-) eserlerinden uyarlanan bazı filmlerin de gotik elementler taşıdığı söylenebilir. Bunlar arasında “Carrie” (1976), “The Shining” (1980), “Dolores Claiborne” (1995), “The Green Mile” (1999) sayılabilir.

c) Rusya

Nikolai Gogol’un (1809-1852) bazı eserleri gotik kategorisine dâhil edilebilir. Ukrayna kökenli yazar, Ukrayna folklorunun ve Ortodoks Hıristiyanlığın etkilerini eserlerine yansıtmıştır. Yazarın gotik eserleri arasında en ünlüsü Viy (1835) adlı kısa romanıdır. Bu eserin sinemadaki ilk önemli uyarlaması İtalyan korku ustası Mario Bava tarafından “Black Sunday” (1960) adıyla çekilmiştir. İkinci önemli adaptasyon ise Rusya’dan “Viy, or Spirit of Evil” (1967) adıyla çıkmıştır.

Aleksei Tolstoy’un (1817-1875) da bazı gotik eserleri vardır. Yine Mario Bava’nın filmi “Black Sabbath” (1963), üç farklı öyküden oluşan bir antoloji korku filmidir. Bu üç öyküden biri, Aleksei Tolstoy’un The Family of the Vourdalak (1839) adlı gotik kısa romanından esinlenmiştir.

Leonid Andreyev’in (1871-1919) aynı adlı oyunundan uyarlanan “He Who Gets Slapped” (1924) filminin yönetmenliğini Victor Sjöström yaparken başrolünde efsanevi Lon Chaney yer almaktadır.

d) Fransa

Victor Hugo’nun (1802-1885) The Hunchback of Notre-Dame (1831) adlı romanı sinemaya çok kez uyarlanmıştır. Bunlar arasında en önemlileri 1923 ve 1939 yapımı filmlerdir. Quasimodo rolünü ilkinde Lon Chaney oynarken ikincisinde Charles Laughton oynamaktadır.

Gaston Leroux’nun (1868-1927) The Phantom of the Opera (1910) romanının 1925 yapımı uyarlaması, Lon Chaney’nin muhteşem görünümü/performansı ve siyah-beyaz estetiği ile tam bir gotik korku örneğidir. 2004 yapımı film ise, romanın bir müzikal olarak yorumudur.

e) Polonya

Polonyalı yazar Jan Potocki’nin (1761-1815) Fransızca olarak yazdığı romanı The Manuscript Found in Saragossa, Polonyalı yönetmen Wojciech Has tarafından “The Saragossa Manuscript” (1965) adıyla sinemaya uyarlanmıştır.

f) İsveç

John Ajvide Lindqvist’in (1968-) 2004 yılında çıkan aynı adlı romanından uyarlanan “Let the Right One In” (2008), korku türüne taze kan niteliğinde bir yapımdır.

g) Avustralya

Rosalie Ham’in (1955-) ilk romanı olan The Dressmaker, bir gotik edebiyat örneğidir ve Jocelyn Moorhouse tarafından 2015 yılında başrolde Kate Winslet ile sinemaya aktarılmıştır.

2. GOTİK-ROMANTİK FİLM (GOTİK ROMANS)


Daha feminen bir bakış açısına sahip olan bu filmler, ataerkil düzen karşısında kadınsı korkuları, öfkeleri ve güvensizlikleri ele alırlar ve kadınsı algı, yorum ve deneyimi tasdik ederler. Gotik-romantik filmler 1940’larda Hollywood sinemasında hayli popülerdir. Bu filmlerde genelde genç ve deneyimsiz bir kadın çekici ve kendisinden büyük bir adamla tanışır, onu hem çekici hem de tekinsiz bulur. Bu filmler bir nevi “Mavi Sakal” alegorileridir yani, sırları olan ve bu sırlar yüzünden tekinsizleşen erkek figürleri ile. Türün ilk ve en büyük örneği olarak Alfred Hitchcock’un gizem ve gerilim dolu film-noir’ı “Rebecca” (1940) gösterilebilir. Diğer önemli filmler arasında “Suspicion” (1941), “Gaslight” (1944), “The Enchanted Cottage” (1945), “Dragonwyck” (1946), “The Heiress” (1949) sayılabilir.

3. KENT GOTİĞİ (URBAN GOTHIC)



Adından da anlaşılacağı üzere karanlık ve kasvetli kent ortamlarında geçen filmlerdir bunlar. Önemli örnekler arasında ilk olarak çizgi roman uyarlamalarından söz edebiliriz. “Batman” (1989) & “Batman Returns” (1992), “The Crow” (1994), “Blade” (1998), “Sin City” (2005), “The Dark Knight” üçlemesi (2005, 2008, 2012), “Watchmen” (2009). Bunların yanı sıra karanlık kent öyküleri olarak “Se7en” (1995), “Dark City” (1998), “Fight Club” (1999), “American Psycho” (2000), “Underworld” (2003), “The Machinist” (2004) filmlerinden söz edilebilir.

4. BANLİYÖ GOTİĞİ (SUBURBAN GOTHIC)



Bu filmler de banliyolerde geçerler ve buradaki görünürde ideal yaşamların altındaki korkuları ya da kokuşmuşlukları irdelerler. Olaylar genelde bir aile ya da bir mahalle içerisindedir. Bu alt türün önemli bir özelliği, gotik anlatıları, tipik olarak bulundukları tarihi ve ürpertici binalardan alıp sıradan evlerin içine yerleştirmesidir. Önemli filmler arasında “Lolita” (1962), “Carrie” (1976), “Halloween” (1978), “Poltergeist” (1982), “A Nightmare on Elm Street” (1984), “Blue Velvet” (1986), “Heathers” (1988), “Edward Scissorhands” (1990), “Twin Peaks: Fire Walk with Me” (1992), “Safe” (1995), “Happiness” (1998), “American Beauty” (1999), “Donnie Darko” (2001), “A History of Violence” (2005), “Little Children” (2006), “An American Crime” (2007) sayılabilir.

5. GOTİK BİLİMKURGU



Kimilerine göre bilimkurgu türü de, tarihsel süreç içerisinde gotik gelenek içerisinde doğmuş ve oradan gelişip bireysel bir geleneğe dönüşmüştür. Buna kanıt olarak Frankenstein gösterilebilir. Modern gotik bilimkurgu örnekleri arasında, Richard Matheson’ın I am Legend (1954) adlı romanının iki farklı adaptasyonu sayılabilir: Vincent Price’lı “The Last Man on Earth” (1964) ve Will Smith’li “I am Legend” (2007). Bu türün en iyi örneği olarak, hem korku hem bilimkurgu türlerinin başyapıtları arasında yer alan Ridley Scott filmi “Alien”ı (1979) söyleyebiliriz. Yine Ridley Scott’ın “Blade Runner” (1982) filmi, ilginç tarz kombinasyonları yapar. Film türü olarak bilimkurgu-gerilim türlerini harmanlayan bu film, aynı zamanda bir cyberpunk film ve bir neo-noir (klasik film-noir’ın yeni bir yorumu) olarak da görülebilir. Filmin tamamen gecede geçmesi, karanlık ve kasvetli görselliği, tekinsiz kent tasarımı, içerdiği gotik elementlere delalettir.

6. GÜNEY GOTİĞİ (SOUTHERN GOTHIC)



Güney gotiği, Amerikan anlatılarında gotiğin modern ve yerel bir yorumudur. Amerika’nın güneyinde geçen bu öykülerde problemli ve rahatsız edici karakterler, yıkık ve harabe mekânlar, grotesk durumlar, fakirlik, suç, şiddet, yabancılaşma ve bunlarla ilişkili kötücül olaylar karşımıza çıkar. Amerikan İç Savaşı’ndan sonra güney, ekonomik ve teknolojik yönden gerileme yaşamış ve muhtemelen bunu hiç aşamamıştır. Bu nedenle de güneye ilişkin tipik algı geri kalmış, ilkel, entelektüellikten uzak, fakir ve dindar insanlar topluluğudur. Kölelik, ırkçılık, ensest, gizli aile sırları, intihar, cinayet, yozlaşma, güney anlatılarında sık yer bulurlar.

Erken örnekler arasında Bette Davis filmleri “Jezebel” (1938) ve “The Little Foxes” (1941), Jean Renoir’ın Amerika’da çektiği ilk film olan “Swamp Water” (1941) sayılabilir. Tennessee Williams’ın birçok oyunu, güney gotiği kapsamında yer alır. Bu oyunlardan uyarlanmış filmler şu şekilde: “A Streetcar Named Desire” (1951), “Baby Doll” (1956), “Cat on a Hot Tin Roof” (1958), “Suddenly, Last Summer” (1959), “The Fugitive Kind” (1959), “Summer and Smoke” (1961), “Sweet Bird of Youth” (1962), “This Property is Condemned” (1966). Davis Grubb’ın aynı adlı romanından uyarlanan “The Night of the Hunter” (1955), hem gerilim hem film-noir türünün başyapıtları arasında yer alır. Douglas Sirk filmi “Written on the Wind” (1956), melodramatik ve karanlık bir aile portresi çizer. Paul Newman’lı “The Long, Hot Summer” (1958), William Faulkner’ın çeşitli eserlerinden ilham alır. Luis Bunuel’in Amerikalı oyuncularla çektiği “The Young One” (1960) filmi de, yabancı bir yönetmenin gözünden Amerikan gotiğidir. Gregory Peck ve Robert Mitchum’ın oynadığı “Cape Fear” (1962) başarılı bir gerilimdir ve 1991 yılında Martin Scorsese tarafından yeniden çekilmiştir. Harper Lee’nin aynı adlı romanından uyarlanan “To Kill a Mockingbird” (1962) belki de güney gotiğinin en iyi örneğidir ve ırk teması etrafında şekillenir. Benzer şekilde ırk temasını ele alan bir başka film olarak Charles Beaumont’un romanından uyarlanan “The Intruder” (1962) filmini söyleyebiliriz. Arthur Penn’in “The Chase” (1966) filminin başrolünde Marlon Brando yer alır. 5 Oscar kazanan “In the Heat of the Night” (1967), başrolde siyahi oyuncu Sidney Poitier ile yine ırk meselesini ele alır. Carson McCullers’ın iki farklı romanı, art arda filme uyarlanmıştır: “Reflections in a Golden Eye” (1967) & “The Heart is a Lonely Hunter” (1968). Clint Eastwood’lu “The Beguiled” (1971), muhteşem bir gerilim “Deliverance” (1972), korku filmi “The Other” (1972), Tobe Hooper’ın kült korku filmi “The Texas Chainsaw Massacre” (1974), Flannery O’Connor’ın aynı adlı romanından uyarlanan “Wise Blood” (1979), Walter Hill gerilimi “Southern Comfort” (1981), Francis Ford Coppola’nın aynı yıl çektiği gençlik öyküleri “The Outsiders” (1983) ve “Rumble Fish” (1983), Jim Jarmusch filmi “Down by Law” (1986), şeytanla pazarlık içeren “Angel Heart” (1987), Dorothy Allison’ın aynı adlı romanından uyarlanan “Bastard Out of Carolina” (1996), John Sayles filmi “Lone Star” (1996), Billy Bob Thornton’ın yazıp yönetip başrolünde oynadığı “Sling Blade” (1996), bir siyahi öyküsü olan “Eve’s Bayou” (1997), Robert Altman’ın bol yıldızlı filmi “Cookie’s Fortune” (1999), David Gordon Green filmi “George Washington” (2000), Bill Paxton’ın yönetip başrolünde oynadığı “Frailty” (2001), Tim Burton filmi “Big Fish” (2003), Scarlett Johansson ve John Travolta’lı “A Love Song for Bobby Long” (2004), Samuel L. Jackson’lı “Black Snake Moan” (2006), Cormac McCarthy’nin aynı adlı romanından uyarlanan “No Country for Old Men” (2007), Jennifer Lawrence’lı “Winter’s Bone” (2010), Matthew McConaughey’li “Mud” (2012) diğer önemli filmler olarak sayılabilir.

7. AVUSTRALYA VE YENİ ZELANDA GOTİĞİ



Avustralya gotiğine aynı zamanda taşra gotiği de denir, ki bu isim önemlidir: Eski ürkütücü binalar ya da karanlık kentsel ortamlarda geçmek yerine, Avustralya filmleri, doğayı ve doğanın sert şartlarını gotik arka fon olarak ele alır. Gizemli ve ıssız topraklarda çaresizleşen insan, burada karşılaştığı şiddet, Aborjinlerle olan tekinsiz ilişkiler, Avustralya gotiğinin temelini oluşturur. Bu filmlerde doğa ve manzara, neredeyse bilinç sahibi ve dönüştürücü, değiştirici bir karakter olarak yer alır. Bunun en iyi örneği Peter Weir’in “Picnic at Haning Rock” filmindee görülebilir sanırım. Avustralya gotiğinin en iyi örnekleri arasında şu filmleri sayabiliriz: “Wake in Fright” (1971), “Walkabout” (1971), “Picnic at Hanging Rock” (1975), “The Last Wave” (1977), “The Chant of Jimmie Blacksmith” (1978), “Mad Max” filmleri (1979, 1981, 2015), “My Brilliant Career” (1979), “The Adventures of Priscilla, Queen of the Desert” (1994), “Rabbit-Proof Fence” (2002), “The Tracker” (2002), “The Proposition” (2005), “Ten Canoes” (2006), “Samson and Delilah” (2009), “Charlie’s Country” (2013), “Tracks” (2013).



Yeni Zelanda’nın da, Avustralya’dakilere benzer tarzda gotik filmleri vardır. Kent-doğa zıtlığını ve tekinsiz doğaya dışarıdan gelen bir kadın karakterin mücadelesini çok iyi bir biçimde yansıtan “The Piano” (1993), iki katil genç kızın gerçek öyküsüne dayanan “Heavenly Creatures” (1994), Yeni Zelanda gotiğinin en önemli örnekleri olarak gösterilebilir.

8. YAŞLI CADI FİLMLERİ (PSYCHO-BIDDY)



Bu alt tür, zamanında güzel, ünlü ve cazibeli olan ama yaşlanınca bu yönlerini kaybetmiş, unutulmuş, saplantılı bir nostalji içinde yaşayan, zihinsel olarak dengesiz ve etrafındakilere eziyet eden korkunç yaşlı kadınları ele alan filmlerden oluşur. Bu türe öncülük ve rehberlik eden film, Billy Wilder’ın muhteşem kara filmi “Sunset Blvd.”dır. (1950) Filmde Gloria Swanson, sessiz sinema döneminde çok ünlü bir yıldız olan ama sesli sinema gelince ve kendisi de yaşlanınca silikleşen bir oyuncuyu canlandırmaktadır.

Ama “psycho-biddy” türünün tam anlamıyla başlatıcısı olan kişi, Amerikalı yazar Henry Farrell’dır. Farrell’ın What Ever Happened to Baby Jane? adlı romanı, 1962 yılında Robert Aldrich tarafından filme çekilmiştir. Film iki büyük Hollywood yıldızı Bette Davis ve Joan Crawford’u, iki kız kardeş olarak sunar bize. Kötü yaşlı cadı rolü Bette Davis’e aittir ve kız kardeşine türlü işkenceler yapar. Bir teoriye göre Davis ve Crawford’un gerçek hayatta da birbirlerinden hoşlanmamaları nedeniyle filmdeki performansları çok gerçekçidir. Bu teori doğru mudur bilinmez ama bu filmin, benim hayatımda gördüğüm en iyi oyunculukları içerdiğini belirteyim. Bu filmden iki yıl sonra, yine Henry Farrell’ın basılmamış bir kısa öyküsünden uyarlanan “Hush… Hush, Sweet Charlotte” (1964) adlı film yapılır. Yönetmen yine Robert Aldrich iken başrolde yine Bette Davis var ve Davis’e bu sefer Olivia de Havilland eşlik ediyor. Film aynı zamanda güney gotiği elementleri de içeriyor. Bu iki filmle Bette Davis, yaşlılık çağında resmen “psycho-biddy” türünün kraliçesi oluyor. Nitekim bu iki filmle sınırlı kalmıyor iş: Hammer Films tarafından yapılan “The Nanny” (1965) ve “The Anniversary” (1968) filmlerinde de Davis’i benzer rollerde görüyoruz. “Psycho-biddy” türünün diğer bir önemli örneği olarak Geraldine Page’in oynadığı “What Ever Happened to Aunt Alice?” (1969) filmini söyleyebiliriz.

EMRE KARA
Tüm yazılarımın tüm hakları saklıdır. Kalbimde ve zihnimde. :)

YARARLANILAN KAYNAKLAR
http://www.tasteofcinema.com/2014/the-20-best-southern-gothic-movies/
http://www.tasteofcinema.com/2016/the-15-best-suburban-gothic-films/
http://www.tasteofcinema.com/2016/the-20-best-outback-gothic-films/
https://en.wikipedia.org/wiki/American_Gothic_Fiction
https://en.wikipedia.org/wiki/Category:American_gothic_fiction
https://en.wikipedia.org/wiki/Category:American_gothic_novels
https://en.wikipedia.org/wiki/Category:Gothic_fiction
https://en.wikipedia.org/wiki/Category:Gothic_horror_films
https://en.wikipedia.org/wiki/Category:Gothic_novels
https://en.wikipedia.org/wiki/Category:Gothic_short_stories
https://en.wikipedia.org/wiki/Category:Southern_Gothic_films
https://en.wikipedia.org/wiki/Category:Southern_Gothic_media
https://en.wikipedia.org/wiki/Category:Southern_Gothic_novels
https://en.wikipedia.org/wiki/Category:Writers_of_Gothic_fiction
https://en.wikipedia.org/wiki/Dark_romanticism
https://en.wikipedia.org/wiki/French_Revolution_and_the_English_Gothic_Novel
https://en.wikipedia.org/wiki/Goth_subculture#Films
https://en.wikipedia.org/wiki/Gothic_Blue_Books
https://en.wikipedia.org/wiki/Gothic_fiction
https://en.wikipedia.org/wiki/Gothic_film
https://en.wikipedia.org/wiki/Gothic_romance_film
https://en.wikipedia.org/wiki/Gothic_science_fiction
https://en.wikipedia.org/wiki/Jack_the_Ripper_in_fiction#Film
https://en.wikipedia.org/wiki/List_of_gothic_fiction_works
https://en.wikipedia.org/wiki/Southern_Gothic
https://en.wikipedia.org/wiki/Southern_Ontario_Gothic
https://en.wikipedia.org/wiki/Suburban_Gothic
https://en.wikipedia.org/wiki/Tasmanian_Gothic
https://en.wikipedia.org/wiki/Translation_of_the_Eighteenth_century_Gothic_novel
https://en.wikipedia.org/wiki/Urban_Gothic