9 Eylül 2016 Cuma

FİLM VE ŞARKI BENZERLİKLERİ - EMRE KARA

Birbirine benzeyen filmleri ve şarkıları eşleştirmenin eğlenceli bir şey olacağını düşündüm ve oturup yaptım bunu. Çok çok uzun bir liste çıkarmadım ama birbirine gerçekten yakın bulduğum ilginç film-şarkı ikilileri tespit ettim bence. :) Bu arada söz konusu şarkıların söz konusu filmler içerisinde geçmiyor olduğunu belirteyim, öyle bir durumda şarkı zaten film için yapılmış olacağı ve benzerlik kasti olacağı için.

Benim hazırladığım ikililer aşağıda yer almakta. Ama tam bir müzik bilgini olmadığım için (subliminal mesaj: Sinema bilginiyim ama taam mı.) eminim benim bulamadığım ikililer vardır, bulursanız yorumlara şeeydersiniz, benim için de çok keyifli olur yeni keşifler.


500 Days of Summer / Ace of Base – All That She Wants
Filmdeki Summer karakteri, aşka inanmayan ama esas oğlanımızı kendisine aşık eden, onunla biraz gülüp eğlenip terk-i diyar eden femme fatale'in teki çıktı Rıza Baba! Şarkıda da tam böyle bir kadından söz ediliyor.
"She's going to get you
All that she wants is another baby
She's gone tomorrow boy"



A Clockwork Orange / Amy Winehouse - Rehab
Filmde Alex DeLarge karakteri şiddet bağımlısı bir genç adam ve kendisi hükumet eliyle bir rehabilitasyon terapisine alınıyor, ancak işler pek umulduğu gibi gitmiyor. Şarkıda da alkol bağımlılığı ile ilgili olarak rehabilitasyona gitmesi istenen ama "No! No! No!" diyen bir sesi dinliyoruz. Alex de direniyor tüm bu garip terapi işine karşı. Doktoruna "Daha fazla devam etmenize gerek yok. Bana tüm bu aşırı şiddetin ve cinayetlerin son derece yanlış olduğunu kanıtladınız. Dersimi aldım. İyileştim." diyor. Şarkıda Amy'nin dediği gibi:
T"hey tried to make me go to rehab but I said, 'No, no, no.'
Yes, I've been black but when I come back you'll know, know, know
I ain't got the time and if my daddy thinks I'm fine
He's tried to make me go to rehab but I won't go, go, go"


A Nightmare on Elm Street / Metallica – Enter Sandman
Filmde, bir grup genci uykularında, rüyalarında korkutan ve hatta rüya içinde onları öldürebilen meşhur Freddy Krueger karakterini izlemiştik. Şarkı da uyku ile ilgili korkular üzerinden ilerliyor. Uyursan adeta yeni bir aleme gitmiş oluyorsun.
"Sleep with one eye open
Gripping your pillow tight
Exit light, enter night
Take my hand
We're off to never-neverland"

Şarkının içinde geçen meşhur "Yattım Allah kaldır beni" duasını da unutmamak gerek, ki bu dua küçük bir çocuk tarafından seslendiriliyor şarkı içinde:
"Now I lay me down to sleep
Pray the Lord my soul to keep
If I die before I wake
Pray the Lord my soul to take"


A Short Film About Killing / Queen – Bohemian Rhapsody
Kieslowski'nin "Dekalog" serisi içerisinden uzun metraj filme dönüştürdüğü iki filmden biri olan bu filmde, son derece net ve direkt bir biçimde bir gencin bir taksi şoförünü öldürüşünü, sonra da kendisinin adalet sistemi tarafından asılarak öldürülüşünü izliyoruz. Şarkı da bir cinayet ve sonrasında işleyenin başına gelenleri öyküleyen, onun ağzından söylenen bir şarkı. İlk aşama cinayetin itirafı:
"Mama, just killed a man,
Put a gun against his head,
Pulled my trigger, now he's dead.
Mama, life had just begun,
But now I've gone and thrown it all away."

İkinci aşama yakalanmışlığın ve suçla yüzleşmek zorunda oluşun verdiği korku:
"Too late, my time has come,
Sends shivers down my spine,
Body's aching all the time.
Goodbye, everybody, I've got to go,
Gotta leave you all behind and face the truth."

Son aşama ise kaçmaya çalışmak, ölümden korkmak, ama artık her şey için geç olması, çünkü:
- Easy come, easy go, will you let me go?
- Bismillah! No, we will not let you go.


Birdman / Queen – The Show Must Go On
Şov dünyasını anlatan film, bir zamanlar popüler olup şimdi silikleşmiş, yaşlanmış bir tiyatro oyuncusunun, hem iç dünyasındaki çatışmalarla baş etme, hem de an itibariyle içinde bulunduğu oyunda başarılı olma çabasını ele alıyordu. İçte fırtınalar kopsa da dışta şov devam etmeliydi. Tıpkı şarkıda da söylendiği gibi:
"The show must go on
Inside my heart is breaking
My make-up may be flaking
But my smile still stays on."


Bonnie and Clyde / Lana Del Rey – Born to Die
Bonnie Parker ve Clyde Barrow ikilisinin gerçek öykülerinden uyarlanan film, kötü sonla biteceği en başından belli bir aşk ve suç öyküsünü anlatıyor. Yeni Hollywood akımının başlatıcısı denebilecek bu film, son derece çiğ, ani, çarpıcı, muhteşem bir sonla bitiyor. Suçlu aşıklarımızın çatır çatır taranmasıyla.

Bonnie karakteri aslında tekdüze hayatından kurtulmak için ve Clyde'dan etkilendiği için ona katılmak konusunda ani bir karar alıyor ve ikilinin bir araya gelmesi böylece gerçekleşiyor.
"Keep making me laugh, let’s go get high
The road is long, we carry on
Try to have fun in the meantime"

Ama bu ikilinin ölmek için doğmuş bir ikili olduğu sonunda tasdikleniyor:
"Come and take a walk on the wild side
Let me kiss you hard in the pouring rain
You like your girls insane
Choose your last words
This is the last time
'Cause you and I, we were born to die"


Carol / Tatu – All the Things She Said
Peşinen söyleyeyim "Carol" benim izlediğim en iyi, en duygusal ve etkileyici lezbiyen aşk öyküsü. Hoş, lezbiyen filmler nispeten az zaten çünkü LGBT sineması en çok geylerle ilgileniyor, orada da bir erkek hegemonyası oluşmuş yani.  Şarkı da muhtemelen lezbiyen aşk temalı şarkıların en ünlüsü. Cate Blanchett-Rooney Mara ikilisinin müthiş oyunculukları ile seyirciye çok iyi geçen aşk öyküsüne bu şarkıyı uydurabiliyorum ben. Sanki şarkı Mara'nın daha genç, toy ve naif karakterinin ağzından Blanchett'in olgun karakterine yazılmış gibi.
"Being with you has opened my eyes
Could I ever believe such a perfect surprise?"

Tabi filmin öyküsü 1950'lerde geçtiği için iki kadının aşk yaşaması "a big no-no" o dönemler için.
"Wanna fly to a place where it's just you and me
Nobody else so we can be free"

"Wanna fly her away where the sun and rain
Come in over my face, wash away all the shame"


City of God / Queen – We Will Rock You
Film, Rio de Janeiro'nun arka sokaklarında bir grup gencin (hatta birçoğu çocuk) suç, silahlar, cinayetler ekseninde gelişen büyüme öykülerini ele alıyor. Queen'in şarkısında da (Küçücük listeye üç Queen şarkısı almışım, favori grubum olduğu belli olsun.) bir gencin acımasız bir dünyada geçirdiği üç evre anlatılıyor. Böyle bir dünyanın kişiyi önce yükseltip sonra nasıl çiğneyerek tükürdüğünü gösteriyor. Karakterimiz küçük bir çocukken "mud on your face" diyor, genç ve bıçkın delüğanlıyken "blood on your face" diyor, yaşlı ve çaresiz bir adama dönüşünce tekrardan "mud on your face" diyor şarkı. Filmdeki birçok genç karakterin trajik erken sonları gibi.


Dazed and Confused / David Bowie – Young Americans
Linklater ustanın bu filminde, 1976 yılında okulun son gününde bir grup liseli gencin maceraları anlatılıyor, işte sex, drugs & rock'n roll tadında. Amerikan gençliği ruhunu iyi yakalıyor film. Tıpkı Bowie'nin muhteşem şarkısının yaptığı gibi. Bu şarkı "Ain't there one damn song that can make me
break down and cry?" dediğinde tüylerim diken diken olur.



Gravity / David Bowie – Space Oddity
Filmde Sandra Bullock ve George Clooney'nin karakterlerinin uzay boşluğunda yerçekimsiz alanda kalışlarını ve boşlukta sallanırken hayatta kalma mücadelesi verişlerini izliyoruz. Onlara yardım edecek kendilerinden başka kimse yok, ve Dünya altlarında mavi bir küre olarak uzanırken onlar siyah uzay boşluğunda çaresizler. Şarkıda da "Ground Control" ile bağlantısı kesilen ve uzayda yapayalnız kalan "Major Tom"un öyküsünü dinliyoruz.

"Ground Control to Major Tom
Your circuit's dead, there's something wrong
Can you hear me, Major Tom?"

"Here am I floating round my tin can
Far above the Moon
Planet Earth is blue
And there's nothing I can do."


Mulholland Dr. / Madonna – Hollywood
Filmde Naomi Watts'ın karakteri Hollywood'a başarılı bir oyuncu olma ümidiyle gelen naif bir genç kız. O dıştan ışıltılı, içten karanlıklarla dolu dünyaya adım attığında olaylar gelişiyor, ama kızımız başına gelecek tuhaf olaylardan bihaber.
"Everybody comes to Hollywood
They wanna make it in the neighborhood
They like the smell of it in Hollywood
How could it hurt you when it looks so good?"

Film ilerledikçe anlatı, düşlerle gerçeğin, anlaşılırla açıklanamazın iç içe geçtiği saykodelik, rahatsız edici ve hayli gizemli bir yolculuğa dönüşür. Bu yolculuk aynı zamanda esas karakterimizin kendi kimliğini arayış yolculuğu. Böyle bir yolculuk düz patika yolculuğu gibi kolay olmayacak elbette.
"I lost my memory in Hollywood
I've had a million visions, bad and good"


Requiem for a Dream / Johnny Cash – Hurt
Bağımlılık kavramı üzerine yapılmış muhtemelen en iyi film olan "Requiem for a Dream" aynı zamanda sinema tarihinin en kasvetli, en psikoloji yıpratan filmlerinden biri. Johnny Cash'in "Hurt" yorumu da hem bağımlı bir adamın ağzından yazılmış, hem filme benzer büyük bir kasvetliliğe sahip.
"The needle tears a hole
The old familiar sting
Try to kill it all away
But I remember everything"

Filmin sonunda esas kızımız ile esas oğlanımız arasında geçen içler acısı telefon konuşmasını hatırlarsınız, hani hastanedeki Jared Leto'nun konuşamayıp hüngür hüngür ağlamaya başladığı sahne. Onu da şu sözlerle taçlandıralım:
"And you could have it all
My empire of dirt
I will let you down
I will make you hurt"


The Life Aquatic with Steve Zissou / Beatles – Yellow Submarine
Büyük ölçüde deniz altında geçen filmde Steve Zissou'nun, renkli ekibiyle birlikte arkadaşını öldürmüş olan "jaguar köpekbalığı"nı arayışını izliyoruz. Tam fantastik olmasa da büyülü gerçekçi bir tarzı olan film, Beatles'ın, adından da anlaşılacağı gibi yine deniz altında geçen şarkısını anımsatıyor bana. Bu arada filmin posterinde sarı bir denizaltı gördüğümüzü de ekleyelim.


The Royal Tenenbaums / Cranberries – Ode to My Family
Problematik ve eksantrik aile temalı filmlerin şahı, ayrıca benim favori komedi filmim de olabilir. Wes Anderson'ın bu muhteşem filmi komedi ve dramı ustaca harmanlıyor, ne kadar problematik olsa da ailenin yine de aile olduğunu, yıllar sonra bile bir araya gelinse de yine duygusal dalgalanışların var olacağını gösteriyor bize. Cranberries'in şarkısı hep en hüzünlü bulduğum şarkılardan biri olmuştur.
"Understand the things I say, don't turn away from me,
'Cause I've spent half my life out there, you wouldn't disagree."

"Unhappiness where's when I was young,
And we didn't give a damn,
'Cause we were raised,
To see life as fun and take it if we can."


The Shining / Eagles – Hotel California
Overlook Hotel, Hotel California'ya karşı. Her iki eser de son derece lanetli, tehlikeli, insanı değiştirip dönüştüren bir oteli konu ediniyor. Filmde Jack Torrance karakteri otel nedeniyle akıl sağlığını yitirmeye ve saykolaşmaya başlıyor. Bunda elbette ki otelde gördüğü bir sürü tuhaf görüntüler de etkili. Şarkının esas karakteri de kaderin bir cilvesi sonucu bir gece kendisini Hotel California'da buluyor ve olaylar gelişiyor.

"Mirrors on the ceiling, the pink champagne on ice
And she said "We are all just prisoners here, of our own device"
And in the master's chambers, they gathered for the feast
They stab it with their steely knives, but they just can't kill the beast"

Ancak gerek Overlook Hotel, gerek Hotel California, içine girdiğinizde sizi dışarı sağ salmaya pek niyetli olmayan mekanlar. Sanki her iki mekanın da kötücül bir bilinci var.

Last thing I remember, I was running for the door
I had to find the passage back to the place I was before
"Relax," said the night man, "We are programmed to receive.
You can check-out any time you like, but you can never leave!"

Sizin de bulduğunuz benzer film-şarkı ikilileri varsa yazmaktan çekinmeyin pls, tşk. :)

EMRE KARA
Tüm yazılarımın tüm hakları saklıdır. Kalbimde ve zihnimde. :)

8 Eylül 2016 Perşembe

DC COMICS'İN SİNEMA SERÜVENİ - EMRE KARA



DC Comics, Amerikan çizgi roman endüstrisinin en eski, en büyük ve en başarılı şirketlerinden biri. Marvel ile birlikte, Amerikan çizgi roman pazarının % 80 'lik bir kısmını kapsamakta. DC aslında Warner Bros.'un bir alt şirketi ve 1934 yılında kuruldu. DC, şirketin çıkarmış olduğu "Detective Comics"in kısaltması aslında.



DC'nin ilk büyük süperkahramanı olan Superman, 1933 yılında lise öğrencileri olan yazar Jerry Siegel ve çizer Joe Shuster tarafından yaratıldı. Bu ikili, karakteri DC'ye 1938'de sattı ve Superman DC'de ilk olarak 1938 yılında "Action Comics" (1938-2011) adlı seride boy gösterdi. Superman, "superhero" arketipinin oluşmasında ve kavramın popülerleşmesinde önemli rol oynadı. Kendisinin öyküsü özetle şöyle: Krypton gezegeninde doğan Kal-El, gezegenin yok olmasından hemen önce babası Jor-El tarafından bir roketle dünyaya gönderilir. Burada Kansaslı çiftçi bir karı-koca tarafından bulunup Clark Kent adıyla büyütülür. Başka bir gezegenden olduğu için süper güçleri vardır ve bunları insanlığın iyiliği için kullanır. Kendisi kurgusal Amerikan şehri Metropolis'te bir gazeteci olarak çalışır ve iş arkadaşı Lois Lane'e yanıktır. Superman'in baş düşmanı Lex Luthor'dur. Superman, IGN ve Empire tarafından tüm zamanların en iyi süperkahramanı seçilmiştir.



DC’nin çizgi roman yolculuğunda Superman'in hemen ardından Batman geldi. Yazar Bill Finger ve çizer Bob Kane tarafından yaratılan Batman, ilk kez 1939 yılında "Detective Comics" (1937-2011) adlı seride boy gösterdi. Batman’in öyküsü de şöyle: Anne-babası o küçükken öldürülen Bruce Wayne, suçlularla savaşmaya ve adaleti inşa etmeye kendisini adar. Bunun için kendisini eğitir ve süperkahraman alter egosunu da kendisi yaratır. Süper güçleri yoktur, tüm marifetini eğitim, disiplin, teknoloji, zeka ve fiziksel güce borçludur. Kurgusal Gotham şehrinde yaşamaktadır. Batman'in savaştığı birçok kötü adam olsa da bunlar arasında en ünlü ve en unutulmaz olanı elbette ki Joker'dir. Tam bir kötü karakter değil de bir "antikahraman" olarak tanımlayabileceğimiz Catwoman karakterini de unutmamak gerek. Batman, IGN ve Empire tarafından tüm zamanların en iyi ikinci süperkahramanı seçilmiştir.



DC'nin en ünlü iki karakterinin Superman ve Batman olduğu su götürmez bir gerçek. Ancak bu ikilinin yanı sıra birçok önemli karakter daha çıkarmıştır elbette ki. Bunlar arasında ilk olarak "Justice League" üyelerini sayabiliriz. Superman ve Batman'in yanı sıra, yedi kişilik bu grupta Flash (ilk çıkış 1940), Green Lantern (ilk çıkış 1940), Aquaman (ilk çıkış 1941), Wonder Woman (ilk çıkış 1941) ve Martian Manhunter (ilk çıkış 1955) yer almaktadır. Diğer önemli DC karakterleri arasında Hawkman (ilk çıkış 1940), Green Arrow (ilk çıkış 1941), Shazam (ilk çıkış 1972), Cyborg (ilk çıkış 1980) sayılabilir.

DC’NİN SİNEMA KRONOLOJİSİ



SUPERMAN (1978)
Amerika'nın ilk süperkahramanı Superman, sinema tarihinde de ilk önemli süperkahraman filmi olarak karşımıza çıkıyor. Richard Donner'ın yönettiği filmde Superman'i Christopher Reeve oynarken ona Jor-El rolünde Marlon Brando, Lex Luthor rolünde Gene Hackman, Lois Lane rolünde Margot Kidder, General Zod rolünde Terence Stamp eşlik ediyor. Filmin üç devam filmi daha çekildi ama bu filmler ilki kadar başarılı olamadı.



TIM BURTON'IN BATMAN İKİLİSİ: BATMAN (1989) & BATMAN RETURNS (1992)
Gotik filmleriyle tanınan Tim Burton'ın Gotham'a el atması gerekirdi elbette. Michael Keaton Batman rolünde. İlk filmin kötü adamı Joker rolünde Jack Nicholson, ikinci filmin kötü adamı Penguin rolünde Danny DeVito var. İkinci filmde ayrıca Catwoman rolünde Michelle Pfeiffer'ı da görmekteyiz. İlk film, en iyi sanat yönetimi-set dekorasyonu dalında hak edilmiş bir Oscar kazanıyor. Bu iki filmin ardından Joel Schumacher iki devam filmi daha çekiyor ama bunlar son derece başarısız oluyor. Bu filmlerde de sırasıyla Val Kilmer ve George Clooney Batman'i canlandırıyorlar.



BATMAN: MASK OF THE PHANTASM (1993)
Bu animasyon filmde Batman'i Kevin Conroy, Joker'i Mark Hamill seslendiriyor. Film aslında uzun soluklu televizyon dizisi "Batman: The Animated Series"ten (1992-1995) ortaya çıkan bir "spin-off". Kötü karakterler olarak hem Phantasm'ı hem de Joker'i gördüğümüz bu film, suç-dram-gizem-gerilim kombinasyonu ve bir femme fatale karakteri ile tam bir neo-noir örneği de teşkil ediyor aslında.



ROAD TO PERDITION (2002)
Yazar Max Allan Collins ve çizer Richard Piers Rayner tarafından yaratılan ve 1998'de DC alt şirketi Paradox Press tarafından basılan bu eser, Sam Mendes tarafından beyazperdeye taşınıyor. Film Tom Hanks, Paul Newman, Daniel Craig, Jude Law gibi başarılı isimleri bir araya getiriyor ve en iyi sinematografi Oscar'ına sahip. Bir tetikçiyle oğlunun öyküsünü anlatan film, iyi bir neo-noir örneği.



A HISTORY OF VIOLENCE (2005)
Yazar John Wagner ve çizer Vince Locke tarafından yaratılan ve 1997'de DC alt şirketi Paradox Press ve daha sonra da Vertigo tarafından basılan bu eser, korku-bilimkurgu türlerinin kralları arasında yer alan David Cronenberg tarafından sinemaya uyarlanıyor ve Cronenberg'in filmografisinde de bir tarz değişikliğinin sinyalini veriyor. Filmde Viggo Mortensen, Ed Harris, William Hurt gibi başarılı isimler var. Bir adamın karanlık geçmişini ve bunun aile yaşamı üzerindeki etkilerini ele alan film, yine bir neo-noir olarak tanımlanabilir.



CHRISTOPHER NOLAN’IN BATMAN ÜÇLEMESİ: BATMAN BEGINS (2005), THE DARK KNIGHT (2008), THE DARK KNIGHT RISES (2012)
Nolan'ın bu üçlemesi, birçokları tarafından sinema tarihinin en iyi süperkahraman film dizisi olarak kabul ediliyor. Christian Bale'in Batman rolünde oynadığı üçlemenin her üç filminde var olan oyuncular arasında Michael Caine, Gary Oldman, Morgan Freeman gibi güçlü isimler var. İlk filmin kötü adamı Scarecrow (Cillian Murphy), ikincisininki Joker (Heath Ledger), üçüncüsününki ise Bane (Tom Hardy). Üçüncü filmde ayrıca Catwoman (Anne Hathaway) da var. İkinci filmde Heath Ledger Joker rolüyle (öldükten sonra) en iyi yardımcı erkek oyuncu Oscar'ını aldı ve sinema tarihinin en unutulmaz kötü adamlarından biri oldu.



V FOR VENDETTA (2005)
Yazar Alan Moore ve çizer David Lloyd'un eseri 1988-89'da Vertigo tarafından basılıyor. Senaryosu Wachowski kardeşler tarafından yazılan filmin yönetmeni ise James McTeigue. Filmin başkarakteri V rolünde Hugo Weaving var ve ona Natalie Portman ve John Hurt eşlik ediyor. Film, distopik bir İngiltere geleceğinde geçiyor ve politik bir başkaldırıyı ele alıyor.



WATCHMEN (2009) ZACK SNYDER
Yazar Alan Moore ve çizer Dave Gibbons’ın eseri 1986-87'de basılıyor. Filmin başrolünde Jackie Earle Haley var ona Billy Crudup, Matthew Goode, Jeffrey Dean Morgan, Patrick Wilson gibi isimler eşlik ediyor. Tarihi yeniden yazan bu film gelecekte değil 1985’te geçiyor.



RED (2010) ROBERT SCHWENTKE
Yazar Warren Ellis ve çizer Cully Hamner'in eseri 2003-04'te Homage Comics/Wildstorm tarafından basılıyor. Filmin başrollerinde Bruce Willis, Morgan Freeman, John Malkovich ve Helen Mirren var. RED’in açılımı “Retired Extremely Dangerous” ve film zaten ülkemizde “Emekli ve Tehlikeli” adıyla bilinmekte. Filmin 2013 yılında bir devam filmi de çıktı ama ilki kadar başarılı olmadı.

DC GENİŞLETİLMİŞ EVRENİ



MAN OF STEEL (2013)
Zack Snyder’ın bu Superman filmi, DC genişletilmiş evreninin de başlatıcısı oldu. Filmin başrolünde, kemikli, maskülen ve güzel yüzüyle ve kaslı vücuduyla tam zihnimdeki Superman ideasına uyan Henry Cavill var. Ona Lois Lane rolünde Amy Adams, General Zod rolünde Michael Shannon, Jor-El rolünde Russell Crowe eşlik ediyor.



BATMAN V SUPERMAN: DAWN OF JUSTICE (2016)
Zack Snyder, bu filmde aslında “Man of Steel”in kaldığı yerden devam ediyor diyebiliriz. Superman’in yanına bu filmde Batman (Ben Affleck) ve Wonder Woman (Gal Gadot) ekleniyor.
Bu film üzerine yazdığım incelemeye şu linkten ulaşabilirsiniz:
http://cinemadelisi.blogspot.com.tr/2016/03/batman-v-superman-dawn-of-justice-2016.html



SUICIDE SQUAD (2016)
David Ayer’in yazıp yönettiği bu film süperkahramanlara değil de süper kötülere odaklanıyor. Filmde Deadshot (Will Smith), Harley Quinn (Margot Robbie), Joker (Jared Leto), Diablo (Jay Hernandez), Enchantress (Cara Delevingne) gibi karakterler mevcut.
Bu film üzerine yazdığım incelemeye şu linkten ulaşabilirsiniz:
http://cinemadelisi.blogspot.com.tr/2016/08/suicide-squad-emre-kara.html

EMRE KARA
Tüm yazılarımın tüm hakları saklıdır. Kalbimde ve zihnimde. :)