28 Şubat 2015 Cumartesi

ÇATIŞMALI KARDEŞ İLİŞKİLERİ - EMRE KARA



















İdeal (gibi görünen) aile portrelerinin içinde alttan alta, sorunlu aile portrelerinde ise açıkça işlenen temalardan biridir çekişmeli kardeş ilişkileri. Kimi zaman rekabet içindedir kardeşler; ilgi, beğenilme, takdir edilme, başarı, güç, güzellik rekabeti. Kimi zaman birbirlerine karşı kıskançlık duyarlar birbirlerinde gördükleri ve kendilerinde göremedikleri özelliklerden dolayı. Kimi zaman geçmişe yönelik hesaplaşmalar yaşarlar, yıllar yılı içlerinde biriktirdikleri duyguları ve bastırılmış öfkeleri açığa vururlar. Kimi zaman travmatik yaşantılar yaralar ilişkileri. Bazen uzlaşılamaz farklılıklar zıtlaştırır onları birbirlerine. Bazen anne-babadan gelen ilgi ve sevginin dengesizliği birbirlerine düşürür. Kimi zaman ilişkiler baştan sorunludur; soğuk, sevgisiz aile ortamlarında. Kimi zaman sözlü, kimi zaman fiziksel şiddet eşlik eder hatta bu sorunlu ilişkilere.

Filmlerde çatışmalı ilişkileri sık sık çocuk karakterler üzerinden görürüz, ancak yetişkin kardeşlerin olduğu filmlerde de aynı tema sık sık işlenir, belki ne kadar büyürsek büyüyelim içimizde bir tarafın çocuk kaldığını ve çocuksu rekabetleri, çekişmeleri koruduğunu vurgulamak için.

Sizler için çatışmalı kardeş ilişkilerini ele alan filmleri listeledik.

A STREETCAR NAMED DESIRE (1951)
Tennessee Williams'ın oyunundan uyarlanan bu filmde Blanche DuBois'nın, kardeşi Stella'yı ziyarete gelmesinin ardından gerilmeye başlayan ilişkilerini izliyoruz. Kardeşleri canlandıran Vivien Leigh ve Kim Hunter'ın her ikisi de bu filmle Oscar aldılar.

EAST OF EDEN (1955)
Bu John Steinbeck uyarlamasında, "asi genç" James Dean'in doğuşunu görüyoruz, gerek babasıyla, gerek annesiyle, gerek de erkek kardeşiyle ayrı ayrı problemleri olan bir genç olarak.

ROCCO AND HIS BROTHERS (1960)
Aslında beş erkek kardeşin hayata tutunmaya çalışma öyküsü olan bu film, Alain Delon'un canlandırdığı masum ve duygusal Rocco ile Renato Salvatori'nin canlandırdığı zalim ve sert abi Simone arasındaki gerilimle iyice trajik bir hal alıyor.

WHAT EVER HAPPENED TO BABY JANE? (1962)
Bu tema konusunda tek bir film seçecek olsaydım bu filmi seçerdim sanırım. Bette Davis ve Joan Crawford'ın iki yaşlı kız kardeşi canlandırdığı bu film, her ikisinin de muhteşem oyuncular olmaları ve gerçek hayatta da aslında birbirlerini hiç sevmemeleri nedeniyle muhteşem performanslar sunuyor bizlere. Davis ve Crawford'ın bu filmdeki oyunculuklarını, hayatımda gördüğüm en iyi oyunculuklar olarak niteleyebilirim rahatlıkla.

THE SILENCE (1963)
Bergman'ın sevdiği bir konudur aile içi gerilimli ilişkiler. Ebeveyn-çocuk ilişkilerine daha çok odaklansa da kardeş ilişkileri de ön plana çıkar sık sık. Bu filmde de Bergman'ın sık kullandığı oyuncular arasında yer alan Ingrid Thulin ve Gunnel Lindblom ikilisinin canlandırdığı kız kardeşler üzerinden izliyoruz temayı.

KES (1969)
Bu İngiliz kitchen sink dramında, hayatında dört bir yandan darbeler yiyen küçük erkek karakterimizin problemlerinden biri de acımasız ve ruhsuz abisi.

CRIES & WHISPERS (1972)
Bergman'ın çatışmalı kardeş ilişkileri temasını en net görebileceğimiz filmi. O kadar net ki bu kadar netlik gözlerimizi acıtıyor, ruhumuzu daraltıyor. Üç kız kardeş, biri ölmekte, diğer ikisi onu ziyarette. Üç yabancı, aynı evde. Nefretle.

THE GODFATHER: PART II (1974)
Michael Corleone, babasının dev mirasını evin küçük oğlu olarak devraldıktan sonra abisini bastırmayı ve ona da "Patron benim." demeyi ihmal etmiyor.

INTERIORS (1978)
Woody Allen'ın, idölü Bergman'ı en çok örnek aldığı, hatta onu bizzat taklit ettiği ve bu konuda da başarılı olduğu filmi. Kendisinin filmlerinin birçoğundan alışkın olduğumuz mizahi tonu bu filmde hiç göremiyoruz, adeta yeni bir "Cries & Whispers" izliyor gibiyiz, yine üç kız kardeş var karşımızda.

RAN (1985)
Shakespeare'in "King Lear"ından uyarlanan bu filmde, bir kral ve üç oğlunu izliyoruz.

HANNAH AND HER SISTERS (1986)
Woody Allen bu sefer mizahi dokunuşlar da katarak üç kız kardeşin öykülerini anlatıyor bize. En zengin ve katmanlı filmlerinden biri Allen'ın. Mia Farrow, Dianne Wiest ve Barbara Hershey üç kız kardeş rolünde son derece iyiler ve birbirlerini çok iyi dengeliyorlar. Wiest'in bu filmle Oscar aldığını da ekleyelim.

LEGENDS OF THE FALL (1994)
Bir baba, üç oğul, savaş, ve bir kadın.

WELCOME TO THE DOLLHOUSE (1995)
Güzel olmayan, popüler olmayan, çok başarılı olmayan küçük bir kızın hem ilgisiz ailesiyle, hem kendisine sataşan okul arkadaşlarıyla, hem de başka problemlerle mücadelesini acımasız bir gerçekçilikle anlatan bu filmde küçük kızın bir zeki ve ukala abisi, bir de şirin, sevilen ve ilgi budalası  kız kardeşi var tuz biber olarak.

THE RETURN (2003)
Hiç görmedikleri babalarıyla yıllar sonra tanışan iki erkek kardeş arasındaki ilişki, babayla bağ kurmaya ve ona yaranmaya çalışmak ile ona isyan etmek ve öfke kusmak ikilemi içerisinde geriliyor.

C.R.A.Z.Y. (2005)
Beş erkek kardeşin öyküsünü, dördüncü kardeş olan ve gey olan Zac üzerinden izliyoruz. Zac'in özellikle abilerinden biriyle olan ilişkisi hayli çatışmalı, keza babasıyla olan ilişkisi de öyle.

THE SAVAGES (2007)
Bu filmde bir kız kardeşle bir erkek kardeşin öyküsünü izliyoruz, aynı cinsiyetteki kardeşler üzerine odaklanan çok sayıda filme bir alternatif olarak. Hastalanan babaları sayesinde bir araya gelen iki kardeşi Philip Seymour Hoffman ve Laura Linney canlandırıyor.

THE OTHER BOLEYN GIRL (2008)
Sekizinci Henry ve iki kız kardeş; Anne ve Mary. Diğer bir deyişle Natalie Portman ve Scarlett Johansson.

THE TREE OF LIFE (2011)
Terrence Malick'in bu olağanüstü filmindeki yoğun baba-oğul gerilimi, babanın bir oğlu diğerinden açıkça daha çok seviyor olduğu gerçeğiyle daha da trajikleşiyor.

BLUE JASMINE (2013)
Woody Allen bu sefer "A Streetcar Named Desire"ı yeniden yorumluyor, New Yorklu bir kadının San Fransisco'da yaşayan kız kardeşini ziyarete gelmesiyle başlayan müthiş bir öykü ile. Film en az "A Streetcar Named Desire" kadar iyi ve bence Woody Allen'ın en iyi filmi bile olabilir. :) Cate Blanchett'in filmle son derece hak ettiği bir Oscar kazandığını da ekleyelim.

EMRE KARA
Tüm yazılarımın tüm hakları saklıdır. Kalbimde ve zihnimde. :)

23 Şubat 2015 Pazartesi

2014 OSCAR'LARI - EMRE KARA

Dün gece verilmiş olan Oscar ödüllerinden bir de biz bahsedelim dedim. :) Ödülleri bu yıl, "How I Met Your Mother"ın yıldızı ve aynı zamanda "Gone Girl"de de oynamış olan Neil Patrick Harris sundu. Kendisi açılışta "87. Oscar'lara hoşgeldiniz. Bu gece Hollywood'un en iyilerini ve en beyazlarını, pardon en parlaklarını, onurlandırıyoruz." şeklinde bir espri yaptı.

Ödüllere geçelim. En çok ödül alan 3 film şu şekilde:

4 Oscar: Birdman (film, yönetmen, orijinal senaryo, sinematografi)
4 Oscar: The Grand Budapest Hotel (prodüksiyon tasarımı, kostüm tasarımı, makyaj, müzik)
3 Oscar: Whiplash (yardımcı erkek oyuncu-J.K. Simmons, kurgu, ses miksajı)

En iyi erkek oyuncu ödülünü "The Theory of Everything" ile Eddie Redmayne kazandı. En iyi kadın oyuncu ödülü ise "Still Alice" ile Julianne Moore'a gitti. Patricia Arquette, "Boyhood" ile en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü aldı.

Diğer 1 Oscar alan filmler arasında "The Imitation Game" (uyarlama senaryo), "Selma" (şarkı-Glory), "American Sniper" (ses kurgusu) ve "Interstellar"ı (görsel efekt) görmekteyiz.

Yılın en iyi animasyon filmi "Big Hero 6", en iyi yabancı film "Ida", en iyi belgesel "Citizenfour" seçildi.

Ödül konuşmalarında J.K. Simmons'un ailesine olan minnettarlığı, Patricia Arquette'in kadın oyuncuların ücretlerinde cinsiyetçilikten uzaklık ve adalet çağrısı (ki Meryl Streep parmağını uzatarak onaylıyor), "Glory" ile en iyi şarkı ödülünü alan siyahi şarkıcılar Common ve John Legend'ın eşitlik ve adalet üzerine yaptıkları konuşmaları, en iyi uyarlama senaryo ödülünü alan Graham Moore'un "farklı/tuhaf olmaktan/görülmekten utanmamak" üzerine yaptığı konuşması, Eddie Redmayne'in ödülünü Hawking ailesine adaması, Inarritu'nun en iyi film Oscar'ını Meksika'da yaşayan tüm Meksikalılara adaması dikkat çekti.
























Saygı duruşu köşesinde, 2014 içinde ölen Mickey Rooney, James Garner, Elizabeth Pena, James Rebhorn, Richard Attenborough, Robin Williams, Lauren Bacall, Eli Wallach, Mike Nichols gibi isimler anıldı.

ŞİMDİ SIRA ŞAHSİ YORUMLARDA! :)
Ben "Birdman" için çok sevindim, gerçekten de yılın en iyi filmi idi. Inarritu'nun her filmini izledim ve hepsini çok beğendim. Kendisinin ilk üç filmi (Amores Perros, 21 Grams, Babel), Guillermo Arriaga tarafından yazılmış filmlerdi. Bu filmlerde farklı hayatların birbirleriyle kesişme öykülerini izliyorduk. Böylece farklı karakterlerin öykülerinden parçalar döngüsel olarak ve muhteşem kurgularla bize sunuluyordu. Herkes bu tarzı son derece orijinal buldu ve beğendi, hatta "Inarritu tarzı" diye adlandırılageldi bu tarz. Ama bence "Guillermo Arriaga tarzı" olarak adlandırmalıyız onu, filmlerin senaryoları hep ona ait olduğundan. :) Nitekim bu üç filmden sonra Inarritu-Arriaga ortaklığı bitti ve Inarritu'nun son iki filmi, ilk üç filmindeki o tarzdan farklı filmlerdi. Kimileri bu tarz değişimini olumsuz bir gelişme olarak gördülerse de bence Inarritu'nun son iki filmi (Biutiful, Birdman) de en az o ilk üç filmi kadar iyi filmlerdi. Sadece farklı kurgu ve öykü anlatımı tekniklerini kullanıyorlar, ancak yine de Inarritu bir yönetmen olarak dehasını ve becerisini ortaya koyuyor.

Bu arada Guiillermo Arriaga'nın da, Inarritu'yla ortaklığı dışında, Tommy Lee Jones tarafından yönetilmiş olan "The Three Burials of Melquiades Estrada" (2005) filminin yazarı olduğunu ve 2008'de de başrolde Charlize Theron'u gördüğümüz "The Burning Plain"i yazıp yönettiğini belirtip bu başarılı adamın da reklamını yapmış olalım. :)

"Birdman"e geri dönelim. Kendisi muhteşem bir film olmasını hem senaryosuna, hem sürekli hareketli olan ve ana karakterimizi takip eden kamerasının ustaca kullanımına ve sunduğu görselliğe, hem de her oyuncusundan harika performanslar almasına borçlu. Burada "Michael Keaton nasıl Oscar alamaz?!" diye soruyorum. Bana göre neredeyse kesindi onun Oscar alması. Hem yıllar yılı çok iyi filmlerde çok iyi performanslar vermiş Oscar'sız bir oyuncu olması nedeniyle, hem de "Birdman"de gerçekten olağanüstü olması nedeniyle. Ama akademi, genç Eddie  Redmayne'e vermeyi layık görmüş ödülü. "Adam Stephen Hawking'i canlandırıyor oolum!" moduna girmişler sanırım biraz, genelde önemli kişileri canlandıran ve rol için bir dönüşüm yaşayan oyuncuların banko Oscar aldıklarını biliyoruz. Yine de Redmayne, genç bir oyuncu olması sebebiyle biraz bekleyebilirdi. Michael Keaton'a ayıp ettin akademi!

En iyi filmi "Birdman"de korumakla birlikte en iyi yönetmen ödülünü "Boyhood"a verebilirdim sanki. Tabi "Birdman" Inarritu'nun bir yönetmen olarak ustalığını ortaya koyuyor ama Richard Linklater da, 12 yıl boyunca aynı projeye her anlamda kendini verebilmesi ve ortaya çok emek verilmiş, çok iyi bir film çıkarması açısından takdire şayan.

Julianne Moore'un sonunda Oscar alabilmiş olmasına çok sevindim, çünkü hem yaşı gelmişti, hem de kendisi yaşayan en büyük oyunculardan biri. Daha önce "The End of the Affair" ve "Far from Heaven"la en iyi kadın oyuncu, "Boogie Nights" ve "The Hours"la da en iyi yardımcı kadın oyuncu dallarında aday olmuş olan Moore, sonunda "Still Alice"le en iyi kadın oyuncu ödülünü aldı ve filmin de tek Oscar'ı bu oldu. Aynı iyi hislerim Patricia Arquette için de geçerli, nitekim bence kendisinin performansı ya da filmdeki varlığı, "Boyhood"un en güçlü yönüydü. Arquette daha önce Oscar'a aday da olmamıştı ama kendisini "True Romance" ve "Ed Wood" gibi başarılı filmlerde harika performanslarla izlemiştik.

Son sitemlerim. :) Her mecrada yılın en iyi filmlerinden biri kabul edilen "Kış Uykusu"nun Oscar'a aday bile gösterilmemesinin bir açıklaması olamaz bence. Hadi onu geçtim, yabancı film dalında daha güçlü adaylar varken ödül, sırf yahudi soykırımını ele aldığı için "Ida"ya verildi, net. "American Sniper"ın, yanlarına hiç yakışmadığı diğer 9 filmle birlikte en iyi film Oscar'ına aday olmuş olmasını, yalnızca "kahraman Amerikan askeri temalı filmin Oscar'a aday olma zorunluluğu" ile açıklayabiliriz sanıyorum. Neil Patrick Harris, "160 doğrulanmış cinayeti olan bir adamın öyküsü" olarak bahsetti filmden, sağolsun, böyle bir vurgu gerekli idi. Ayrıyeten En İyi Film Oscar'ına aday olan filmler arasında en çok para kazanmış olanın "American Sniper" (300 milyon) olduğuna dikkat çekti.

Size, "Selma" için yazılmış olan en iyi şarkı ödüllü "Glory" ile veda ediyorum. :)


EMRE KARA
Tüm yazılarımın tüm hakları saklıdır. Kalbimde ve zihnimde. :)