8 Ocak 2018 Pazartesi

LAST YEAR AT MARIENBAD (1961) - EMRE KARA


“Last Year at Marienbad” (1961), hem roman yazarı hem yönetmen olan Alain Robbe-Grillet tarafından senaryosu yazılmış ve Alain Resnais tarafından yönetilmiş bir Fransız filmi. Görkemli bir şatoda geçen filmin öyküsü, bir adamla bir kadının karşılaşması, adamın geçen sene tanışmış olduklarını iddia etmesi, kadının bunu hatırlamayıp reddetmesi, adamın sürekli olarak kadını ikna etmeye çalışması üzerine kurulu. Bu hayli ilginç, avangart, “mindfuck” olarak tasvir edilebilecek filmi birkaç başlık üzerinden kısa kısa ele almak istedim.

- SÜRREALİZM: Hafiften Lusi Bunuel’in tarzını andıran filmde sürreal elementler var. Adam kadına geçen yıl birlikte yaşadıklarını iddia ettiği şeyleri anlattıkça neyin geçmişe neyin şu ana, neyin gerçekliğe neyin adamın anlatısına ait olduğunun ayrımı yitiyor ve seyirci gördüğü şeyin zamansal, uzamsal ve gerçeklik değeri üzerine bir yargıda bulunamıyor.

- DÜŞSELLİK: Filmin düşsel anlatım tarzı, izlediğimiz her şeyin acaba karakterlerden birinin (adamın ya da kadının) zihninde geçen bir dizi düşsel imge olup olamayacağı sorusunu da ortaya çıkarıyor.

- BİLİNÇ AKIŞI: Öyküsünün gerektirdiği üzere parçacıklı bir kurguya sahip olan film, sahnelerin ve diyalogların birbirlerine bağlantılanma şekliyle bilinç akışı tekniğinin ilginç bir örneğini oluşturuyor.

- HAFIZA & ALGI: Film, sınırlı ve kusurlu varlıklar olarak biz insanların, kendi algımıza ve hafızamıza ne kadar güvenebileceğimiz sorusunu soruyor. İnsan kusurludur, unutabilir, o halde kadın unutmuş olabilir mi? İnsan kusurludur, geçmişi zihninde eğip büküp yeni bir forma sokabilir, o halde adam sanrılar yaşıyor olabilir mi?

- OBSESYON: Kadın, adam için net bir obsesyon. Geçen yıl tanıştıklarını iddia ettiği bu kadına, üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen halen bu kadar takıntılı olabilmesi ve onu, inanmamakta ısrar ettiği bir “gerçekliğe” inandırmak için bu kadar çaba sarf etmesi gerçekten ilginç.

- OYUNLAR: Filmde kadının kocası da önemli bir yan karakter ve bu tuhaf “aşk” öyküsünü daha da tuhaf bir üçgene dönüştürüyor. Kendisi bir kart oyununda sürekli kazandığını iddia ediyor ve bunu kanıtlıyor da. Esas adam ile oyunu oynadıkları birden fazla sahne mevcut ve esas adam hep yenilen taraf oluyor. Hatta aralarında çok ilginç bir diyalog geçiyor. Esas adam “Eğer asla yenilmiyorsan oyun oynamıyorsundur.” diyor, diğer adam da “Yenilme ihtimalim hep var, sadece hiç yenilmiyorum.” gibisinden bir cevap veriyor. Bu oyun aslında iki erkeğin birbirlerine kendilerini kanıtlama çabasının hoş bir metaforu.

- MİMARİ VE PEYZAJ: Film, içinde geçtiği şatonun ve çevresinin estetik güzelliğini ustaca kullanıyor. Salonlar, koridorlar, merdivenler, bahçeler, heykeller, havuzlar…

- ETKİLER: Filmin, kendisinden sonra yapılmış olan bazı filmlere ilham kaynağı olduğu söylenebilir. Bunlar arasında Kubrick’in “The Shining”i (1980) ya da Lynch’in “Inland Empire”ı (2006) sayılabilir.

Bu karmaşık ama hayli ilginç film üzerine yorumlarımı, yönetmen Alain Resnais’den bir alıntıyla bitireyim: “Benim için bu film, düşüncenin ve düşünsel süreçlerin karmaşıklığına yaklaşmak için ham ve ilkel bir çaba.”

EMRE KARA
Tüm yazılarımın tüm hakları saklıdır. Kalbimde ve zihnimde. :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder